Zhaeroth
Posted: Mon Jul 21, 2025 9:54 pm
Karakter Yaratım Formu - Aşama 1
Karakter Adı: Zhaeroth "Küllerle Doğan"
Karakter Geçmişi:
Dağların sert rüzgarları, insanın iliklerine kadar işleyen soğuk, orada sıradan bir insan çocuğunu çoktan öldürürdü. Ama Zhaeroth, sıradan bir çocuk değildi. İçindeki ejderha kanı, onun ölümün eşiğinde bile hayatta kalmasına sebep oldu. Gözleri karanlıkta parlayan bu yarı insan, yarı ejderhayı bulup kurtaran ise dağın zirvesinde tek başına yaşayan bir büyücüydü: Miradun Kadregast.
Miradun Kadregast, zamanında Gölgeburç’un gölge meclislerinde görev almış, kadim bilgilere fazla yaklaştığı için sürgün edilmiş bir büyücüydü. İnsanın ruhu, ölümün doğası, yaratıkların özü. Bunları araştırmak onun için bir meraktı ama bu merak, Gölgeburç’un kurallarına fazla ağır gelmişti. Böylece Kara Çam Ormanları ile Yitik Çukur Vadisi arasındaki dağlara çekilmiş, insanlardan izole bir hayat yaşamaya başlamıştı. Miradun için dünya, insanlarla dolu bir yanılgıydı. Yaratıklarla insanlar arasındaki denge ise sapkınca bir güç oyununa dönüşmüştü. Bu yüzden dünyadan elini eteğini çekmiş, dağda kendi ritüelleriyle zaman tüketir olmuştu.
Bir gece, ay ışığı dağların yamaçlarını keserken Miradun ormanın kenarında yürüyordu. O sırada gözleri, bir kayanın dibinde titreyen bir gölgeye takıldı. Yaklaştığında bunun sıradan bir çocuk olmadığını hemen fark etti. Vücudunun bazı yerleri insan derisiydi ama bazı bölgelerinde siyah, mat pullar parlıyordu. Çocuğun gözleri karanlıktaki bir mum gibi ışıldıyordu. Miradun, bu çocuğun ne olduğunu anladı. Köylülerin ağzında dolanan söylentileri işitmişti. Bir kaç ay önce Elya Varion'un ejderhadan doğma bir çocuğu olmuştu. İnsanların deyimiyle bir yaratık. Onu orada öldürmek kolay olurdu. Büyücülük tarihinde bu tür anomaliler genelde ortadan kaldırılırdı. Fakat Miradun farklı düşündü. "Bu çocuk neye dönüşecek?" diye sordu kendi kendine.
Miradun, Zhaeroth’a ismini vermedi. Çocuğun adını halk koymuştu zaten: Zhaeroth. Kadim dilde "Gölgelaneti" anlamına gelen bu isim, ağızdan ağıza yayılmış, kulaktan kulağa uğursuzluk gibi dolaşmıştı. Miradun ise bu lakabı olduğu gibi kabul etti. Küllerle doğan bir çocuğun başka nasıl bir adı olabilirdi ki?
Yıllar geçti. Zhaeroth büyüdü ve genç bir adam oldu. Bir gün Miradun’un sakladığı eski metinleri buldu. O metinlerde annesinin adını, Kaelen Dros’un kim olduğunu ve Gölgemenzil’de yaşananları öğrendi. Kim olduğunu artık biliyordu. Bu bilgi, Zhaeroth’un içindeki boşluğu bir anda ateşe çevirdi. Annesi kimdi? Babası gerçekten bir ejderha mıydı? Onu neden terk etmişlerdi? Gölgemenzil’e ne olmuştu? Bu soruların yanıtını almak için dağın zirvesinden ayrılmaya karar verdi.
Miradun, bu ayrılışa karşı koymadı. Belki de zaten zamanı gelmişti. İçinde bir yerlerde, çocuğun kaderinin bir gün onu terk etmek olduğunu biliyordu.
Zhaeroth artık dağın çocuğu değildi. Küllerden doğan bir gölgelanetti.
Kişiliği: Zhaeroth, kendisini hiçbir yere ait hissedemeyen biri olarak büyüdü. Doğduğu andan itibaren hem insan hem ejderha olması, onu her iki dünyanın da dışına itti. İnsanlar için bir yaratık, yaratıklar içinse insan kanı taşıyan bir melezdi. Bu yüzden Zhaeroth, kimliğini bir yara gibi taşıdı. Ne olduğunu ve ne olacağını asla tam olarak bilemedi. Miradun Kadregast’ın yanında geçirdiği yıllar, ona bilgeliği ama aynı zamanda soğukluğu da öğretti. Sevgiyle değil, bilgiyle yoğrulmuş bir çocukluk yaşadı. Kendi elleriyle büyüttüğü kuşları bir sonraki gün gözlerini kırpmadan kurban eden bir büyücünün yanında büyümenin insan ruhunda açtığı çatlakları taşıdı hep.
İnsanlara güvenmez Zhaeroth. Onun için insanlar çürük bir yapının taşıyıcı kolonları gibidir. Barışı ağızlarından düşürmezler ama fırsat bulduklarında birbirlerini ve yaratıkları boğazlarlar. Fakat bu, Zhaeroth’un tamamen kötü niyetli olduğu anlamına gelmez. İçinde hala bir umut kıvılcımı vardır. Belki bir şehirde, belki bir vadide insanlar ve yaratıklar bir arada yaşayabilir. Zhaeroth, dünyayı değiştirmeye kararlıdır: "Ya hepiniz barış içinde yaşayacaksınız, ya da hepiniz yok olacaksınız," diye fısıldar kendine sık sık. O, dünyanın düzenini sarsmaya gelen bir denge taşır kalbinde. Ya kurtarıcı olacak, ya da yıkıcı. İkisinin ortasında bir yol olduğuna inanmamaktadır.
Duygusal anlamda mesafelidir. Sevgiyi, yakınlığı ya da dostluğu zayıflık olarak gören bir bakışı vardır. Bunun temelinde terk edilme travması yatar. Annesi tarafından dağın zirvesine bırakıldığı anın bulanık görüntüsü, zihninin karanlık köşelerinde hep bir gölge gibi dolanır. İnsani tarafı, arada bir yumuşaklık gösterse de hemen ardından kendini çeker. Çünkü zaaflarının kullanılacağından korkar. İnsanlara yakınlaşırsa, bir gün sırtından hançerlenmekten endişe eder. Yaratıklara yakınlaşırsa, bir gün kanını kullanarak kendisini bir silaha dönüştürmelerinden korkar.
Zhaeroth'un içinde sürekli bir iç savaş vardır: Ejderha yanı sabırsız, öfkeli ve yıkıcıdır. İnsan yanı ise sabırlı, hesapçı ve politik. Bu yüzden konuşurken sakin görünür, hatta zaman zaman felsefi cümleler kurar ama içinde bastırdığı bir ateş vardır. Birinin gereksiz bir şekilde şiddete başvurması veya güç hırsıyla hareket etmesi, Zhaeroth’un içindeki ejderhayı uyandırabilir. O zaman dizginlerini kaybeder. Alevler içinde bir öfke gösterisine dönüşür. Soğukkanlılığını korumak için iç dünyasında sert bir denetim mekanizması oluşturmuştur. Ne var ki, bu denetim bazen kırılır.
Merhametlidir ama seçici bir merhameti vardır. Kendi tanımladığı adalet çizgisinin dışına çıkanlara karşı acımasızdır. "Bazı insanların ya da yaratıkların ölümle cezalandırılması bir adalet biçimidir" diye düşünür. Bu yüzden Zhaeroth bir kahraman değildir. O, dünyanın bozulmuş terazisini kendi terazisine çevirmeye çalışan biridir. Kimine göre kurtarıcı, kimine göre bir felaketin habercisidir.
Konuşurken ses tonu genellikle sakin, derin ve ölçülüdür. Laf kalabalığına girmez, öz konuşur. Anlamayanlara sabrı yoktur. Ancak saygı gösterene, öğrenmeye açık olana karşı nazik olabilir. Sıradan insanların hayatına karışmayı sevmez, gölgelerde kalmayı tercih eder.
Ahlaki Yönelimi: Kendi kanı gibi, ahlaki yönelimi de karışıktır. Zhaeroth’un ahlaki pusulası, ne iyiliğe ne kötülüğe sıkı sıkıya bağlıdır. O, dengeyi kendi yöntemleriyle sağlamaya inanır. İnsanlığı düzen adı altında ezen güçlere karşı öfkelidir, ama aynı zamanda kaosun da sınır tanımayan bir yıkım olduğunun farkındadır. Ona göre gerçek barış, ya herkesin özgür iradesiyle kabul edilir ya da zorla dayatılır; başka yolu yoktur. Bu yüzden gerektiğinde bir köyü kurtarıp, aynı gün bir lordu öldürmekten çekinmez. Kural tanımaz ama sebepsiz yere de yıkım istemez. Zhaeroth, insanlarla yaratıkların bir arada yaşayabileceği bir dünya hayal eder. Fakat bu hayal uğruna hem kurtarıcı hem cellat olmaya hazırdır.
Karakter Görünümü: İnsana benzeyen yapısına rağmen kollarının bazı yerlerinde hala griye çalan pul izleri vardır. Gözleri alev kırmızısıdır. Gözbebeği ise bir insandan çok bir ejderi andıracak şekilde ince uzun bir çizgi şeklindedir. Uzun, dağınık ve gümüşe çalan siyah saçları vardır. Bileklerine kadar uzanan eski, silik dövmeleri bulunur. Bu dövmeler, onu yetiştiren büyücünün koruma ve gizlenme ritüellerinden kalan izlerdir. Giysileri basit ama işlevseldir; koyu renkler tercih eder, üzerinde genellikle yıpranmış, kapüşonlu bir pelerin taşır.
Karakter Hedefi: Zhaeroth’un en büyük hedefi, insanların ve yaratıkların birlikte yaşayabileceği bir düzen kurmaktır. Ancak bu düzen, geçmişte yaşadığı ihanetler ve gördüğü zulüm yüzünden artık ütopyadan çok bir zorunluluk halini almıştır. O, "ya birlikte yaşanacak ya da birlikte yok olunacak" düşüncesiyle hareket eder. Barış için savaşmaktan, denge için yıkımdan çekinmez. Eğer dünya, kendi elleriyle yoğrulmazsa, zaten yok olmaya mahkûm olduğuna inanır. Bu yüzden hem kurtarıcı hem tehdit olarak anılır; çünkü Zhaeroth, barışı herkesin istediği şekilde değil, kendi bildiği şekilde getirmeye ant içmiştir.
Karakter Adı: Zhaeroth "Küllerle Doğan"
Karakter Geçmişi:
► Show Spoiler
Miradun Kadregast, zamanında Gölgeburç’un gölge meclislerinde görev almış, kadim bilgilere fazla yaklaştığı için sürgün edilmiş bir büyücüydü. İnsanın ruhu, ölümün doğası, yaratıkların özü. Bunları araştırmak onun için bir meraktı ama bu merak, Gölgeburç’un kurallarına fazla ağır gelmişti. Böylece Kara Çam Ormanları ile Yitik Çukur Vadisi arasındaki dağlara çekilmiş, insanlardan izole bir hayat yaşamaya başlamıştı. Miradun için dünya, insanlarla dolu bir yanılgıydı. Yaratıklarla insanlar arasındaki denge ise sapkınca bir güç oyununa dönüşmüştü. Bu yüzden dünyadan elini eteğini çekmiş, dağda kendi ritüelleriyle zaman tüketir olmuştu.
Bir gece, ay ışığı dağların yamaçlarını keserken Miradun ormanın kenarında yürüyordu. O sırada gözleri, bir kayanın dibinde titreyen bir gölgeye takıldı. Yaklaştığında bunun sıradan bir çocuk olmadığını hemen fark etti. Vücudunun bazı yerleri insan derisiydi ama bazı bölgelerinde siyah, mat pullar parlıyordu. Çocuğun gözleri karanlıktaki bir mum gibi ışıldıyordu. Miradun, bu çocuğun ne olduğunu anladı. Köylülerin ağzında dolanan söylentileri işitmişti. Bir kaç ay önce Elya Varion'un ejderhadan doğma bir çocuğu olmuştu. İnsanların deyimiyle bir yaratık. Onu orada öldürmek kolay olurdu. Büyücülük tarihinde bu tür anomaliler genelde ortadan kaldırılırdı. Fakat Miradun farklı düşündü. "Bu çocuk neye dönüşecek?" diye sordu kendi kendine.
Miradun, Zhaeroth’a ismini vermedi. Çocuğun adını halk koymuştu zaten: Zhaeroth. Kadim dilde "Gölgelaneti" anlamına gelen bu isim, ağızdan ağıza yayılmış, kulaktan kulağa uğursuzluk gibi dolaşmıştı. Miradun ise bu lakabı olduğu gibi kabul etti. Küllerle doğan bir çocuğun başka nasıl bir adı olabilirdi ki?
Yıllar geçti. Zhaeroth büyüdü ve genç bir adam oldu. Bir gün Miradun’un sakladığı eski metinleri buldu. O metinlerde annesinin adını, Kaelen Dros’un kim olduğunu ve Gölgemenzil’de yaşananları öğrendi. Kim olduğunu artık biliyordu. Bu bilgi, Zhaeroth’un içindeki boşluğu bir anda ateşe çevirdi. Annesi kimdi? Babası gerçekten bir ejderha mıydı? Onu neden terk etmişlerdi? Gölgemenzil’e ne olmuştu? Bu soruların yanıtını almak için dağın zirvesinden ayrılmaya karar verdi.
Miradun, bu ayrılışa karşı koymadı. Belki de zaten zamanı gelmişti. İçinde bir yerlerde, çocuğun kaderinin bir gün onu terk etmek olduğunu biliyordu.
Zhaeroth artık dağın çocuğu değildi. Küllerden doğan bir gölgelanetti.
Kişiliği: Zhaeroth, kendisini hiçbir yere ait hissedemeyen biri olarak büyüdü. Doğduğu andan itibaren hem insan hem ejderha olması, onu her iki dünyanın da dışına itti. İnsanlar için bir yaratık, yaratıklar içinse insan kanı taşıyan bir melezdi. Bu yüzden Zhaeroth, kimliğini bir yara gibi taşıdı. Ne olduğunu ve ne olacağını asla tam olarak bilemedi. Miradun Kadregast’ın yanında geçirdiği yıllar, ona bilgeliği ama aynı zamanda soğukluğu da öğretti. Sevgiyle değil, bilgiyle yoğrulmuş bir çocukluk yaşadı. Kendi elleriyle büyüttüğü kuşları bir sonraki gün gözlerini kırpmadan kurban eden bir büyücünün yanında büyümenin insan ruhunda açtığı çatlakları taşıdı hep.
İnsanlara güvenmez Zhaeroth. Onun için insanlar çürük bir yapının taşıyıcı kolonları gibidir. Barışı ağızlarından düşürmezler ama fırsat bulduklarında birbirlerini ve yaratıkları boğazlarlar. Fakat bu, Zhaeroth’un tamamen kötü niyetli olduğu anlamına gelmez. İçinde hala bir umut kıvılcımı vardır. Belki bir şehirde, belki bir vadide insanlar ve yaratıklar bir arada yaşayabilir. Zhaeroth, dünyayı değiştirmeye kararlıdır: "Ya hepiniz barış içinde yaşayacaksınız, ya da hepiniz yok olacaksınız," diye fısıldar kendine sık sık. O, dünyanın düzenini sarsmaya gelen bir denge taşır kalbinde. Ya kurtarıcı olacak, ya da yıkıcı. İkisinin ortasında bir yol olduğuna inanmamaktadır.
Duygusal anlamda mesafelidir. Sevgiyi, yakınlığı ya da dostluğu zayıflık olarak gören bir bakışı vardır. Bunun temelinde terk edilme travması yatar. Annesi tarafından dağın zirvesine bırakıldığı anın bulanık görüntüsü, zihninin karanlık köşelerinde hep bir gölge gibi dolanır. İnsani tarafı, arada bir yumuşaklık gösterse de hemen ardından kendini çeker. Çünkü zaaflarının kullanılacağından korkar. İnsanlara yakınlaşırsa, bir gün sırtından hançerlenmekten endişe eder. Yaratıklara yakınlaşırsa, bir gün kanını kullanarak kendisini bir silaha dönüştürmelerinden korkar.
Zhaeroth'un içinde sürekli bir iç savaş vardır: Ejderha yanı sabırsız, öfkeli ve yıkıcıdır. İnsan yanı ise sabırlı, hesapçı ve politik. Bu yüzden konuşurken sakin görünür, hatta zaman zaman felsefi cümleler kurar ama içinde bastırdığı bir ateş vardır. Birinin gereksiz bir şekilde şiddete başvurması veya güç hırsıyla hareket etmesi, Zhaeroth’un içindeki ejderhayı uyandırabilir. O zaman dizginlerini kaybeder. Alevler içinde bir öfke gösterisine dönüşür. Soğukkanlılığını korumak için iç dünyasında sert bir denetim mekanizması oluşturmuştur. Ne var ki, bu denetim bazen kırılır.
Merhametlidir ama seçici bir merhameti vardır. Kendi tanımladığı adalet çizgisinin dışına çıkanlara karşı acımasızdır. "Bazı insanların ya da yaratıkların ölümle cezalandırılması bir adalet biçimidir" diye düşünür. Bu yüzden Zhaeroth bir kahraman değildir. O, dünyanın bozulmuş terazisini kendi terazisine çevirmeye çalışan biridir. Kimine göre kurtarıcı, kimine göre bir felaketin habercisidir.
Konuşurken ses tonu genellikle sakin, derin ve ölçülüdür. Laf kalabalığına girmez, öz konuşur. Anlamayanlara sabrı yoktur. Ancak saygı gösterene, öğrenmeye açık olana karşı nazik olabilir. Sıradan insanların hayatına karışmayı sevmez, gölgelerde kalmayı tercih eder.
Ahlaki Yönelimi: Kendi kanı gibi, ahlaki yönelimi de karışıktır. Zhaeroth’un ahlaki pusulası, ne iyiliğe ne kötülüğe sıkı sıkıya bağlıdır. O, dengeyi kendi yöntemleriyle sağlamaya inanır. İnsanlığı düzen adı altında ezen güçlere karşı öfkelidir, ama aynı zamanda kaosun da sınır tanımayan bir yıkım olduğunun farkındadır. Ona göre gerçek barış, ya herkesin özgür iradesiyle kabul edilir ya da zorla dayatılır; başka yolu yoktur. Bu yüzden gerektiğinde bir köyü kurtarıp, aynı gün bir lordu öldürmekten çekinmez. Kural tanımaz ama sebepsiz yere de yıkım istemez. Zhaeroth, insanlarla yaratıkların bir arada yaşayabileceği bir dünya hayal eder. Fakat bu hayal uğruna hem kurtarıcı hem cellat olmaya hazırdır.
Karakter Görünümü: İnsana benzeyen yapısına rağmen kollarının bazı yerlerinde hala griye çalan pul izleri vardır. Gözleri alev kırmızısıdır. Gözbebeği ise bir insandan çok bir ejderi andıracak şekilde ince uzun bir çizgi şeklindedir. Uzun, dağınık ve gümüşe çalan siyah saçları vardır. Bileklerine kadar uzanan eski, silik dövmeleri bulunur. Bu dövmeler, onu yetiştiren büyücünün koruma ve gizlenme ritüellerinden kalan izlerdir. Giysileri basit ama işlevseldir; koyu renkler tercih eder, üzerinde genellikle yıpranmış, kapüşonlu bir pelerin taşır.
Karakter Hedefi: Zhaeroth’un en büyük hedefi, insanların ve yaratıkların birlikte yaşayabileceği bir düzen kurmaktır. Ancak bu düzen, geçmişte yaşadığı ihanetler ve gördüğü zulüm yüzünden artık ütopyadan çok bir zorunluluk halini almıştır. O, "ya birlikte yaşanacak ya da birlikte yok olunacak" düşüncesiyle hareket eder. Barış için savaşmaktan, denge için yıkımdan çekinmez. Eğer dünya, kendi elleriyle yoğrulmazsa, zaten yok olmaya mahkûm olduğuna inanır. Bu yüzden hem kurtarıcı hem tehdit olarak anılır; çünkü Zhaeroth, barışı herkesin istediği şekilde değil, kendi bildiği şekilde getirmeye ant içmiştir.