[Gong Woon] Yağmurda Dirilen Ceset
Posted: Sat Aug 09, 2025 9:22 pm
Gece yarısı bardaktan boşanırcasına yağan yağmur, taş sokaklar ile birlikte bu genç bedeni de yıkıyordu. O kadar çok yağıyordu ki yağmur, 10 metre ilerisi zor görünüyordu. Nefes almak bile arada zor geliyordu. Yaralardan süzülen kan, su ile karışarak bu cılız vücuttan aşağıya akıyor ve taş kaldırımların arasından toprağa sızarak doğa ile birleşiyordu.
Bu beden cılızdı. Eski ihtişamımdan eser yoktu. Her tarafımdan acı dalgaları yükseliyor, ezilmiş ince kaslarım zavallı bir şekilde sızlıyordu. Yüzümü göğe çevirdim, acı içindeki suratımı soğuk suyun altında yıkadım. Gözlerimi kapattım ve sesleri dinledim. Yağmurun gürültüsü ve serinliği kemiklerimde hissetmeyi çalıştım. Sanki binlerce çeşme aynı anda açılmış gibiydi.
Gök yüzü bir anlığına aydınlandı. Ardından şiddetli bir şekilde gürledi.
Gök gürültüsü hep hoşuma gitmiştir. İnsanın gökler karşısında ne kadar aciz olduğunu hatırlatıyor.
Her şeyimi kaybetmiş hissediyordum. Ancak bu hissiyat sandığım kadar rahatsız edici değildi. Ölüp dirilmek... Bu bana bir hediyeydi. Kimden geldiğini bilmediğim bir hediye. Bu yüzden bedenimin ne kadar zayıf olduğuna ya da ne kadar hasar aldığına bakmak yerine taze havayı ciğerlerime çektim.
İşte bu...
İşte bu taze bir başlangıçtı.
Yavaşça yüzümü geri indirdim. Elimi sağ cebe attım ve ıslak, cılız, tüysüz bacağımı hissettim. Çocuğun cebi yırtıktı. Sonra sol cebe attım. İçindeki iki şeyi çıkartıp baktım. Bir metal para ve bir metal kaşığım vardı artık.
Yağmur suyu arada bir gözüme girdiğinden sık sık gözümü kırpmak zorunda kalıyordum.
Parayı yukarı kaldırdım ve yandaki evin camından gelen soluk ışıkta parlamasına izin verdim. Üstündeki amblemi ve sayıları incelemeye çalıştım. Hangi ülkede olduğumu anlamaya çalışıyordum. Merkez ovalarda mıydım yoksa başka bir yerde mi? Burası murim topraklarından çok farklıydı. Belki de batıdaki barbar toplulukların birinde gözümü açmışımdır. Yeterince inceledikten sonra paranın yanındaki metal kaşığa baktım. Eski bir kaşıktı. Sapında kalp işareti vardı.
Çöp.
Yine de bir kılıcı engelleyebilir. Belki ikinci bir saldırıyı da durdurabilir. Ortadan kırıp saplamak suretiyle silah olarak kullanılabilir.
Kırma düşüncesi içimde bir huzursuzluk oluşturdu. Kaşık değerliydi. Ama neden?.. Yoksa bu... Çocuğun benliğinden kaynaklanan şey mi?.. Önemli değil. Düşünmeye gerek yok. Çocuk öldü. Bu beden artık benim.
Vücudumdaki yaraları analiz etmeye başladım. Tam olarak hangi uzuvlarıma nasıl darbeler almıştım. Ciddi yaralar hangileri? Kırık çıkık var mı? Kullanılan dövüş teknikleri neler? Aşina olduğum bir teknik mi?
Dövüş tekniğinden belki bulunduğum yöreyi tespit edebilirdim. Hayatımın üç ayrı vaktinde üç ayrı milletten üç ayrı barbar ile savaşma imkanı bulmuştum. Yine de her biri dövüşmeye değer insanlardı. Söylenildiği gibi kaba kişiler değildi. Her biri edepliydi. Eğer onlardan birisi ile bile bu çocuk karşı karşıya gelmiş olsaydı kullanacak bir bedene sahip olmazdım.
Etrafıma bakındım . Tam olarak neredeydim? Yağmurda etrafı görmek zor olsa da yürüyerek etrafı analiz edecektim, evler, kaldırımlar, tabelalara veya dükkanlar... edinebildiğim kadar bilgi edinecektim. Belki birisiyle karşılaşırım. Barbarlardan pek edep beklememek lazım ama edep barbara bakmaz. Edindiğim tecrübeler bana bunu öğretmişti. Edep insanın içinden gelen bir şeydir. Yetiştirilmenin de etkisi vardır. Son şeklini ise arkadaşlar ve kişinin iradesi verir.
Bu beden cılızdı. Eski ihtişamımdan eser yoktu. Her tarafımdan acı dalgaları yükseliyor, ezilmiş ince kaslarım zavallı bir şekilde sızlıyordu. Yüzümü göğe çevirdim, acı içindeki suratımı soğuk suyun altında yıkadım. Gözlerimi kapattım ve sesleri dinledim. Yağmurun gürültüsü ve serinliği kemiklerimde hissetmeyi çalıştım. Sanki binlerce çeşme aynı anda açılmış gibiydi.
Gök yüzü bir anlığına aydınlandı. Ardından şiddetli bir şekilde gürledi.
Gök gürültüsü hep hoşuma gitmiştir. İnsanın gökler karşısında ne kadar aciz olduğunu hatırlatıyor.
Her şeyimi kaybetmiş hissediyordum. Ancak bu hissiyat sandığım kadar rahatsız edici değildi. Ölüp dirilmek... Bu bana bir hediyeydi. Kimden geldiğini bilmediğim bir hediye. Bu yüzden bedenimin ne kadar zayıf olduğuna ya da ne kadar hasar aldığına bakmak yerine taze havayı ciğerlerime çektim.
İşte bu...
İşte bu taze bir başlangıçtı.
Yavaşça yüzümü geri indirdim. Elimi sağ cebe attım ve ıslak, cılız, tüysüz bacağımı hissettim. Çocuğun cebi yırtıktı. Sonra sol cebe attım. İçindeki iki şeyi çıkartıp baktım. Bir metal para ve bir metal kaşığım vardı artık.
Yağmur suyu arada bir gözüme girdiğinden sık sık gözümü kırpmak zorunda kalıyordum.
Parayı yukarı kaldırdım ve yandaki evin camından gelen soluk ışıkta parlamasına izin verdim. Üstündeki amblemi ve sayıları incelemeye çalıştım. Hangi ülkede olduğumu anlamaya çalışıyordum. Merkez ovalarda mıydım yoksa başka bir yerde mi? Burası murim topraklarından çok farklıydı. Belki de batıdaki barbar toplulukların birinde gözümü açmışımdır. Yeterince inceledikten sonra paranın yanındaki metal kaşığa baktım. Eski bir kaşıktı. Sapında kalp işareti vardı.
Çöp.
Yine de bir kılıcı engelleyebilir. Belki ikinci bir saldırıyı da durdurabilir. Ortadan kırıp saplamak suretiyle silah olarak kullanılabilir.
Kırma düşüncesi içimde bir huzursuzluk oluşturdu. Kaşık değerliydi. Ama neden?.. Yoksa bu... Çocuğun benliğinden kaynaklanan şey mi?.. Önemli değil. Düşünmeye gerek yok. Çocuk öldü. Bu beden artık benim.
Vücudumdaki yaraları analiz etmeye başladım. Tam olarak hangi uzuvlarıma nasıl darbeler almıştım. Ciddi yaralar hangileri? Kırık çıkık var mı? Kullanılan dövüş teknikleri neler? Aşina olduğum bir teknik mi?
Dövüş tekniğinden belki bulunduğum yöreyi tespit edebilirdim. Hayatımın üç ayrı vaktinde üç ayrı milletten üç ayrı barbar ile savaşma imkanı bulmuştum. Yine de her biri dövüşmeye değer insanlardı. Söylenildiği gibi kaba kişiler değildi. Her biri edepliydi. Eğer onlardan birisi ile bile bu çocuk karşı karşıya gelmiş olsaydı kullanacak bir bedene sahip olmazdım.
Etrafıma bakındım . Tam olarak neredeydim? Yağmurda etrafı görmek zor olsa da yürüyerek etrafı analiz edecektim, evler, kaldırımlar, tabelalara veya dükkanlar... edinebildiğim kadar bilgi edinecektim. Belki birisiyle karşılaşırım. Barbarlardan pek edep beklememek lazım ama edep barbara bakmaz. Edindiğim tecrübeler bana bunu öğretmişti. Edep insanın içinden gelen bir şeydir. Yetiştirilmenin de etkisi vardır. Son şeklini ise arkadaşlar ve kişinin iradesi verir.