Tamanthar'ın Derinlikleri

Velatria'nın hükümsüz, sahiplenilmeyen alanları.
Post Reply
User avatar
Aranessa Saltspite
Tamanthar
Tamanthar
Posts: 14
Joined: Wed Jul 23, 2025 5:17 pm

Tamanthar'ın Derinlikleri

Post by Aranessa Saltspite »

Tamanthar Diplomatı Aranessa Saltspite'ın sadık yaveri Flynt'in güncesinden bir sayfa


Efendim son zamanlarda hiç olmadığı kadar garip davranıyor, normalde yıkımla ve kaosla dolu olan o karanlık gözleri bu sıralar oldukça boş bakıyor. Her ne kadar diğerleri bunu fark etmemiş olsa da ben edebiliyorum zira onunla tanışıklığım Tamanthar'dan bile öncesine dayanıyor... Gençliğimde kanı kaynayan bir savaşçıydım, içerisinde bulunduğum grupla birlikte diyar diyar dolaşarak çeşitli yaratıkları avlıyor ve geçimimi bu şekilde sağlıyordum. Varlıklı sayılabilecek bir aileden geldiğimden ötürü çocukluğumda biraz kılıç eğitimi almış, okuma yazma öğrenmiştim. Hava atmak gibi olmasın ama akranlarımdan bir tık da daha zekiydim... Grubumuzla birlikte girdiğimiz her çatışma bizi daha da birbirimize yakınlaştırıyor, daha da güçlenmemize vesile oluyordu. İsmimiz kıtanın tamamına yayılmıştı, neredeyse herkes adımızı biliyordu. Hanlarda kahramanlıklarımızdan bahsediliyor, ozanlar adımıza şarkılar yazıyordu. Kısacası hayatımız mükemmeldi diyebilirim... Günün birinde hiç beklemediğimiz bir haberle sarsıldık, katıldığımız bir baloda yoldaşlarımızdan birisi ülkenin önde gelen soylularından birisinin kızına tecavüz etmiş ve bu sebepten ötürü diyarda aranan insanlar haline gelmiştik. Elbette yoldaşımız bize böyle bir şey yapmadığını, kendisine iftira atıldığını söylediğinde ona inanmıştık. Ne de olsa 5 yıldır yediği içtiği ayrı gitmeyen insanlardık. Onunla birlikte krallıktan kaçarak diyarda gezmeye devam ettik fakat gün geçtikçe her şey daha da kötüleşti. Bir zamanlar sahip olduğumuz ün düzgün bir şekilde gizlenmemize engel oluyordu. Zaten pek uzun süre de kaçamadık, kısa bir süre sonra kralın şövalyeleri bizi yakalayarak zindana tıktı. Yoldaşlarımı son gördüğüm gün de o gün oldu, sonrasında başlarına ne geldiğine dair hala hiçbir fikrim yok.

Yıllar boyunca işkence gördükten sonra kolumu kaybettim ve bütün vücudum yanıklarla kaplı bir hale geldi. Hayattan ümidimi kestiğim anlarda beni bir anda salıverdiler, daha doğrusu bir köle tacirine sattılar. İşkence görmekten iyidir diye düşünerek köle taciriyle birlikte yolculuk etmeye başladım. Sıradan bir köleye nazaran daha kültürlü olduğumdan ve okuma yazma bildiğimden ötürü köle tacirinin yanında gezmeye başladım. Diğer kölelere kıyasla daha iyi bir hayatım vardı diyebilirim fakat sonuçta bir köleden fazlası değildim... Köle taciriyle birlikte gezerken insanlığın içerisindeki kötülüğü daha da yakından görme fırsatı edindim. Sırf eğlence olsun diye insan öldürenlerle, çocuklara ağzıma alamayacağım şeyler yapan insanlarla karşılaştım. İnsanlığın bütün kötülüğünü kendi gözlerimle gördüm fakat hiçbir şey hissetmedim. Bana bütün bunlar normalmiş gibi geldi, zira öyle yetiştirilmiştim. Sonuçta güçlünün istediğini elde ettiği bir dünyada yaşıyoruz değil mi? Bana işkence edilmesi bunun en büyük kanıtı değil mi? Suçsuz olmama rağmen kolum kesilmiş, suratım dahil bütün vücudum özenle yakılmıştı. Bana bunu yapanlara kin gütsem dahi ne yapabilirdim ki? Basit bir kölenin krallığı yıkacak hali yokya.

Image
Köle tacirinin yanında yaklaşık 3 yıl kaldıktan sonra hayatımı ve hayata bakış açımı tamamıyla değiştiren bir hadise yaşandı. Bir süredir bizle birlikte olan Aranessa adında çocuk bir köle vardı. 6-7 yaşlarında olmasına rağmen genellikle sessiz sedasız, kendi halinde, ürkek bir çocuktu. Bu kadar sakin olmasını ilk başta garipsemiştim, zira ne ağlıyor ne de taşkınlık çıkartıyordu. Her gece içerisinde bulunduğu kafesten onu alıyor ve köle tacirinin yanına götürüyordum ve açıkçası bunu yaparken üzülüyordum... Ne kadar da aptalmışım... Aranessa'yı birkaç ay boyunca düzenli olarak tacirin odasına götürdükten sonra merakıma yenik düşerek gizlice içeriyi izledim. Karşılaştığım manzara beklentilerimin tamamen dışındaydı. Detaya inmeyeceğim fakat özetlemek gerekirse minik çocuk tüccara fal bakıyordu. Masaya koyduğu kağıtları teker teker çeviriyor ve tüccara duymak isteyeceği şeyleri söylüyordu. Tüccar zevkten dört köşe Aranessa'yı izlerken bir anlığına minik kızla göz göze geldik. Gözlerinin içerisindeki karanlığı ilk defa o zaman gördüm.

Birkaç ay boyunca diyarda gezerek ücra köylerden genç kızları kaçırdık, soyluların hoşuna gidecek yaratıkları yakaladık. Bir Wyvern bile yakalamayı başarmıştık. Gözü para hariç hiçbir şey görmeyen tacir Tuz Limanı'na vardığımızda zevkten dört köşeydi. Yakaladığı sayısız köleyi ve canavarı Sır Limanı'ndaki bağlantısına satmayı planlıyordu fakat öncelikle denizi geçmemiz gerekiyordu. Gemiyi ayarlamıştık fakat yelken açmak için bir gün beklememiz gerekiyordu, bu sebepten limana yakın bir yerde kamp kurduk. Herkes yattıktan sonra herhangi bir problem var mı yok mu onu kontrol etmek için kampı gezmeye başladım. Kölelerin hepsi yerli yerindeydi, bir tanesi hariç... Tacirin öfkesinden korkarak etrafta Aranessa'yı aramaya başladım, kısa bir süre sonra da buldum. Elini çenesine dayamış bir şekilde Wyvern'in suratına bakıyordu. Yanına birisi yaklaştığı anda kafesinin içerisinde taşkınlık çıkartan yaratık Aranessa'ya oldukça sakin bir şekilde bakıyordu, şaşırmıştım açıkçası... Kısa bir süre sonra kendimi toparlayıp Aranessa'nın yanına gittim ve omuzundan tutarak onu kendime doğru çekmeye çalıştım fakat gram kıpırdatamadım, bedeni çelikten yapılmış gibi sert ve soğuktu. İrkildim, elimi çektim. Ben hiçbir şey söylemeye fırsat bulamadan bakışlarını üzerime çevirdi, sonsuz karanlıkla dolu gözleri konuşmama engel oldu. Gülümsedi, fakat bu gülümseme o kadar korkunçtu ki yutkunamadım bile. Yavaşça yürüdü ve teker teker yaratıkların kafeslerinin kilidini açmaya başladı. Kafesinden çıkan yaratıklar Aranessa'yı es geçerek kampa doğru harekete geçiyordu. Yeni doğmuş bir ceylan misali titreyen bacaklarım Aranessa'nın bakışlarını tekrardan bana yöneltmesiyle birlikte pes etti, kıç üstü yere düştüm. Çocuk bedeni bir anda karanlıkla kaplandı, hemen ardından ise genç bir kadına dönüştü. Her ne kadar korkudan ötürü doğru düzgün düşünemiyor olsam da efendimin sözlerini hala dün gibi hatırlıyorum.

"Flynth'ti değil mi? Başına neler geldiğini biliyorum genç adam... Suçsuz olmana rağmen işkence görmek, uzvunu kaybetmek ne kadar da acınası... Fakat daha da acınası olan ne biliyor musun Flynth? Bütün bunları kabullenmiş olman."

Efendim sadece bunları söyleyip gitmiş olmasına rağmen içimde bir şeyleri harekete geçirmeyi başarmıştı. O gün tacirin kampı kaosla kavrulurken kılıcımı alıp yola koyuldum. Birkaç aylık bir yolculuğun ardından bana işkence eden krallığa ulaşmayı başardım. İlk olarak bana işkence eden adamı buldum, bütün ailesini gözleri önünde teker teker öldürdükten sonra onu öldürdüm. Sonrasında krala ve prensese ulaşmak için elimden geleni yapmış olsam da başaramadım. Normal şartlar altında orada kalmaya devam edebilirdim fakat efendimin silueti gözlerimin önüne bir kez daha geldiğinde kararımı verdim. Hayatımı bana bu fırsatı sunmuş olan kadına adamaya. Diyar diyar dolaşarak onu aradım fakat hiçbir yerde izine rastlayamadım. Efendimin dış görünüşünü değiştirebiliyor olması işimi daha da zorlaştırıyordu. Ya tekrardan bir çocuğa dönüştüyse? Kılıktan kılığa giren birisini nasıl bulabilirdim ki? Açıkçası bugün bile onunla karşılaşmamın kader olduğunu düşünüyorum. Her ne kadar efendim bunlara pek inanmıyor olsa da öyle olduğuna eminim.

Efendime dair ilk dedikoduyu Sır Limanında aldım. Aranessa adındaki çok yetenekli bir dansözden bahsediyordu insanlar, pek yaygın bir isim olmadığından ötürü o olabileceğini düşündüm. Öyle de çıktı, gerçekten insanların adından bahsettiği Aranessa efendimdi. Hızlıca yanına gittim ve emrine girmek istediğimi belirttim fakat beni reddetti. Yine de pes etmedim, onu takip etmeye devam ettim. Yaklaşık 5 yıl boyunca onu takip ettikten sonra kabulünü kazanmayı başardım. Onunla birlikte çeşitli yolculuklara çıktım ve sonunda kendimizi Tamanthar'da bulduk. Gemiye geldiğimiz anda bana dilsiz taklidi yapmamı söylemişti. Neden böyle bir rol yapmamı istediğine dair bir fikrim yok ama efendim istiyorsa vardır bir bildiği. Efendim bugün bile bana tam anlamıyla güvenmiyor olsa da en azından diğerlerinden daha çok güvendiğine eminim.
User avatar
Aranessa Saltspite
Tamanthar
Tamanthar
Posts: 14
Joined: Wed Jul 23, 2025 5:17 pm

Re: Tamanthar'ın Derinlikleri

Post by Aranessa Saltspite »

Tamanthar Diplomatı Aranessa Saltspite'ın sadık yaveri Flynt'in güncesinden bir sayfa


Bugün, Tamanthar’ın Muhaberat Sorumlusu Kasher Otanu’nun bir numaralı astından edindiğim bilgiler ışığında, ‘Dilsizler’ adıyla bilinen ekibi ziyarete gittim. Efendimin bizzat işkence edip sakat bıraktığı bu grubun tamamı, tıpkı benim gibi, eski askerlerden oluşuyor. Efendim her ne kadar kaostan beslenen bir varlık olsa da savaş alanında bizzat bulunmayı tercih etmez; onun yerine yüksek bir mertebeden muharebeyi seyredip askerleri yönlendirmeyi uygun görür. Böyle anlarda gözüne çarpan askerleri bizlere işaret eder ve canlı olarak getirilmesini emreder. Bu seçilenler genellikle iradesi en sağlam, pes etmektense ölümü yeğleyecek olanlardır. Efendim, onlara işkence edip iradelerini kırmaktan büyük keyif alır. Onlarla işi bittikten sonra hala hayatta kalanları ise ‘Dilsizler’ ekibine katar.

Bu grubun ortak özelliği, her birinin Efendim tarafından bizzat işkenceye uğramış ve sakat bırakılmış olmasıdır. Bazılarının derisi yanmış, bazılarının uzuvları eksik kalmıştır; ancak hepsinde ortak olan şey, dudaklarının sökülüp geride kalan deri parçalarının dikilmiş olmasıdır. Ekibin ismi doğrudan Efendim tarafından verilmemiştir; ancak diğerlerinin sürekli onlara ‘Dilsizler’ diye hitap etmesi sonucunda bu ad üzerlerine yapışmıştır.

Efendime karşı derin bir korku besleyen bu grup, yaklaşık elli kişiden oluşmakta ve başlarında iki yönetici bulunmaktadır. Yöneticiler, savaşlardaki üstün yetenekleriyle seçilmiş ve ödül olarak ağızlarındaki dikişler açılmıştır. Geçirdikleri işkenceler nedeniyle eskisi kadar güçlü savaşçılar olarak görülmeseler de hala kayda değer bir yetenek sergiledikleri söylenebilir; sıradan bir şövalye kesinlikle ellerine su dökemez. Efendim, isimlerini dahi hatırlamayacak kadar önemsemese de, her savaş sonrası onların hak ettikleri payı eksiksiz aldıklarından emin olur.

Dilsizlerin savaş dışındaki görevi, Efendimin yeraltı zindanının bekçiliğini yapmaktır. Yönetici olarak seçilmiş Thetis ve Eos hariç hiçbiri içeriye girmeye cüret edememektedir; çünkü orada geçirdikleri uzun süreler akıllarına geldiğinde travmaları yeniden canlanmaktadır. Genellikle Efendim ile yüz yüze gelmemeye özen gösterirler, zira sadece onun yüzünü görmek bile acı dolu işkence günlerini akıllarına getirir. Lakin Thetis ve Eos, iradesi sağlam ve yetenekli savaşçılar olduklarından buna katlanabiliyorlar. Efendim de genellikle benim üzerimden emirlerini ilettiği için pek onlarla uğraşmaz, ancak zaman zaman Thetis ve Eos ile bizzat görüşmektedir.


Image


Gelelim edindiğim bilgilere ve Dilsizler’i neden ziyaret ettiğime… Her ne kadar ihtimal vermesem de, aldığım haberlere göre Dilsizler isyan hazırlığında. Thetis ve Eos’un bu girişimin öncülüğünü yaptığı, amaçlarının ise Efendim’i ortadan kaldırmak olduğu söyleniyor... İnandım mı? Hayır. Yine de gidip kontrol etmek zorunda mıyım? Evet. Gerçekten de söyledikleri gibi Dilsizler bir kalkışma hazırlığında olsa, bu Efendimin pek umurunda olmazdı. Açıkçası benim de olmaz; ne yaparlarsa yapsınlar, Efendimin kılına dahi zarar veremezler ama sadık bir yaver olarak kontrol etmek benim görevim.

Efendimin işkence için kullandığı karanlık odaya çağırdığım Thetis ve Eos’a aldığım bilgileri ilettiğim anda, ikisi de gözlerinde derin bir korku ve ürpertiyle irkildi. O ani korkunun ifadesi, sözcüklerden çok daha fazlaydı. Hemen bu bilginin Efendimin kulağına henüz ulaşmadığını sordular. Durumu teyit edip ‘Gitmedi’ cevabını alınca, içlerine çekilen derin bir nefesle adeta rahatladılar; sanki ölümün soğuk nefesi bir anlığına çekilip gitmişti. Benimle paylaşılanlara neden inanmadığımı sordunuz; Dilsizler’in Efendimden ne denli korktuğunu, onun gölgesinden nasıl kaçtıklarını bilmemdendir bu kuşku.

Özetlemek gerekirse, Dilsizler’den yana herhangi bir sorun bulunmamaktadır. Bu grup, gerektiğinde Efendim için canını dahi feda edebilecek denli sadık ve kararlı kişilerden oluşmaktadır. Zira her biri, kaçtıkları takdirde ölümden çok daha dehşet verici ve uzun sürecek işkencelere maruz kalacaklarının farkındadır. Korku ve çaresizlikle örülmüş bu bağlılık, onları hem korkutmakta hem de zincirlerinden başka bir seçenek bırakmamaktadır. Bu nedenle, Dilsizler’in Efendim’e yönelik ihanet girişimlerinde bulunmalarının neredeyse imkansız olduğu söylenebilir.
User avatar
Aranessa Saltspite
Tamanthar
Tamanthar
Posts: 14
Joined: Wed Jul 23, 2025 5:17 pm

Re: Tamanthar'ın Derinlikleri

Post by Aranessa Saltspite »

Tamanthar Diplomatı Aranessa Saltspite'ın sadık yaveri Flynt'in güncesinden bir sayfa


Tuz Meclisi’nin yaklaşmasıyla birlikte, efendim hakkında korkunç dedikodular yeniden Tamanthar sokaklarını doldurmaya başladı. Kimileri Tamanthar’ın asıl yöneticisinin o olduğunu, kimileriyse Talark’ı manipüle eden bir cadı olduğunu iddia ediyordu. Bu dedikoduların kaynağını bir türlü bulamasam da her Tuz Meclisi öncesinde ortaya çıkmaları, işin içinde onun konumunda gözü olan birilerinin bulunduğunu açıkça gösteriyordu.

Üç yıl önce, bu söylentiler ilk kez yayıldığında efendimin tepkisi unutulmazdı. O dönem çıkan dedikoduların çoğu doğumuyla ilgiliydi; bir fahişe olduğu, genelevde büyüdüğü gibi asılsız hikayeler ortada dolaşıyordu. Kanunsuz insanlardan oluşan bu gemide, bir fahişe olmak ya da fahişenin çocuğu olmak ayıplanacak değil, dalga geçilecek bir durumdu. Efendimin bu dedikodulara karşı takındığı ilgisiz tavır ise söylentilerin daha da yayılmasına neden olmuştu.

O zamanlar insanlar onun ne kadar korkunç olabileceğini henüz bilmiyordu. Halk, rütbesinden ötürü onunla alenen alay edemese de Tuz Meclisi üyeleri için durum farklıydı. Çoğu Talark’a duyduğu saygıdan ötürü sessizliğini korumuştu; ancak o dönemin Güney Amirali olan şerefsiz Gaius, ağzını açma cesaretini göstermişti. Meclis sırasında, efendimin yüzüne bakarak fahişe olmasıyla alay etmişti.

Efendimin boş bakışlarında nadiren duygu belirtisi görülür; fakat o an, hayatımda ilk kez sinirlendiğini gördüm. Suratındaki sahte gülümseme hala yüzündeydi, fakat gözleri öfkeyle parlıyordu. Onu asıl öfkelendiren şey, fahişe olarak anılması değil, sözünün kesilmesiydi.

Bu saygısızlığın ardından bakışlarını Talark’a çevirdi. Aralarında tek kelime geçmemesine rağmen, Talark’ın başıyla verdiği onayın ardından, odada kalmasının artık anlamı olmadığını söyledi ve birlikte dışarı çıktık. O sırada Gaius’un arkasından attığı o iğrenç kahkahayı ise hala dün gibi hatırlıyorum.

Efendim, odasına döndükten sonra bir süre tavana bakarak oturdu. Gözlerindeki öfke zaman zaman kendini belli etse de genel olarak sakin görünüyordu. Güneşin batışıyla birlikte ayağa kalktı ve kısa süre içinde geri döneceğini söyledi. Ses tonundan keyifli olduğu anlaşılıyordu ve belli ki bir şey yapmaya niyetlenmişti; fakat benim de gelmemi istemedi. Bu yüzden yerimde beklemekle yetindim. Ancak efendim, güneş doğana kadar geri dönmedi.

Odanın kapısını açtığında uykusuzluktan bayılmak üzereydim; her an gelebileceği düşüncesiyle bütün gece ayakta kalmıştım. Nerede olduğunu merak etsem de sorma cüretini gösteremedim. Aslında sormama gerek de kalmadı; cevabı birkaç saat içinde öğrendim.

Efendim döndükten birkaç saat sonra, Gaius odasında dizlerinin üzerinde bulunmuştu. Gür saçları tamamen dökülmüş, övünçle sergilediği kasları eriyip gitmişti. Suratında ise sanki şeytanı görmüş gibi donmuş bir korku vardı. Sonradan öğrendiğime göre, kısık bir sesle sürekli “Şeytan…” diye sayıklıyor, başka hiçbir tepki vermiyormuş. Efendim ona ne yaptı, hala bilmiyorum. Ama o geceden sonra yalnızca Tuz Meclisi’nde değil, tüm Tamanthar’da bir korku simgesine dönüştü. Fakat bu bile onun hakkında dedikoduların çıkmasına engel olamadı.

Bir sonraki Tuz Meclisi’nde dedikoduların yeniden ortaya çıkmasıyla birlikte bir ekip kurmaya karar verdim. Efendimin güvendiği pek fazla adamı olmadığı için adam bulmakta epey zorlandım. Üstelik bulunduğum rol gereği konuşmam mümkün olmadığından, bu süreç benim için tam anlamıyla bir eziyete dönüştü. Yine de birkaç ayın sonunda bir ekip kurmayı başardım. Yeteneklerine güvendiğim, halkın arasına karışmış bu 12 kişiye “12 Gölge” adını verdim… Evet, kulağa fazlasıyla utanç verici geldiğinin farkındayım, ama hiçbir zaman isim bulmakta iyi olmadım. Keşke efendim bu konuyu önemseyip işi üstlenseydi; eminim çok daha şiirsel bir isim bulabilirdi.


Image


12 Gölge adını verdiğim bu insanları, yağmaladığımız limanlardaki fakirler arasından topladım. Her biri, rollerine uygun şekilde şehirde farklı konumlara yerleşti ve duydukları bütün dedikoduları bana aktarmaya başladı. Kimi zaman kendim, kimi zaman da Dilsizler’i kullanarak efendim hakkında kötü konuşan kişileri ortadan kaldırıyorum. 12 Gölge ise verdikleri her isim karşılığında belirli bir ödeme alıyor. Birbirlerinden ve içinde bulundukları grubun adından haberleri yok, bu sayede yakalanmadan halk arasında yaşamayı sürdürebiliyorlar.

Elbette tam teşekküllü birer ajan olmadıklarından verdikleri bilgiler sınırlı; ancak işimi görmeye yetiyor. Dedikoduların kaynağını bulana kadar da efendime ve bana hizmet etmeye devam edecekler…
Post Reply