Tamanthar Diplomatı Aranessa Saltspite'ın sadık yaveri Flynt'in güncesinden bir sayfa
Efendim son zamanlarda hiç olmadığı kadar garip davranıyor, normalde yıkımla ve kaosla dolu olan o karanlık gözleri bu sıralar oldukça boş bakıyor. Her ne kadar diğerleri bunu fark etmemiş olsa da ben edebiliyorum zira onunla tanışıklığım Tamanthar'dan bile öncesine dayanıyor... Gençliğimde kanı kaynayan bir savaşçıydım, içerisinde bulunduğum grupla birlikte diyar diyar dolaşarak çeşitli yaratıkları avlıyor ve geçimimi bu şekilde sağlıyordum. Varlıklı sayılabilecek bir aileden geldiğimden ötürü çocukluğumda biraz kılıç eğitimi almış, okuma yazma öğrenmiştim. Hava atmak gibi olmasın ama akranlarımdan bir tık da daha zekiydim... Grubumuzla birlikte girdiğimiz her çatışma bizi daha da birbirimize yakınlaştırıyor, daha da güçlenmemize vesile oluyordu. İsmimiz kıtanın tamamına yayılmıştı, neredeyse herkes adımızı biliyordu. Hanlarda kahramanlıklarımızdan bahsediliyor, ozanlar adımıza şarkılar yazıyordu. Kısacası hayatımız mükemmeldi diyebilirim... Günün birinde hiç beklemediğimiz bir haberle sarsıldık, katıldığımız bir baloda yoldaşlarımızdan birisi ülkenin önde gelen soylularından birisinin kızına tecavüz etmiş ve bu sebepten ötürü diyarda aranan insanlar haline gelmiştik. Elbette yoldaşımız bize böyle bir şey yapmadığını, kendisine iftira atıldığını söylediğinde ona inanmıştık. Ne de olsa 5 yıldır yediği içtiği ayrı gitmeyen insanlardık. Onunla birlikte krallıktan kaçarak diyarda gezmeye devam ettik fakat gün geçtikçe her şey daha da kötüleşti. Bir zamanlar sahip olduğumuz ün düzgün bir şekilde gizlenmemize engel oluyordu. Zaten pek uzun süre de kaçamadık, kısa bir süre sonra kralın şövalyeleri bizi yakalayarak zindana tıktı. Yoldaşlarımı son gördüğüm gün de o gün oldu, sonrasında başlarına ne geldiğine dair hala hiçbir fikrim yok.
Yıllar boyunca işkence gördükten sonra kolumu kaybettim ve bütün vücudum yanıklarla kaplı bir hale geldi. Hayattan ümidimi kestiğim anlarda beni bir anda salıverdiler, daha doğrusu bir köle tacirine sattılar. İşkence görmekten iyidir diye düşünerek köle taciriyle birlikte yolculuk etmeye başladım. Sıradan bir köleye nazaran daha kültürlü olduğumdan ve okuma yazma bildiğimden ötürü köle tacirinin yanında gezmeye başladım. Diğer kölelere kıyasla daha iyi bir hayatım vardı diyebilirim fakat sonuçta bir köleden fazlası değildim... Köle taciriyle birlikte gezerken insanlığın içerisindeki kötülüğü daha da yakından görme fırsatı edindim. Sırf eğlence olsun diye insan öldürenlerle, çocuklara ağzıma alamayacağım şeyler yapan insanlarla karşılaştım. İnsanlığın bütün kötülüğünü kendi gözlerimle gördüm fakat hiçbir şey hissetmedim. Bana bütün bunlar normalmiş gibi geldi, zira öyle yetiştirilmiştim. Sonuçta güçlünün istediğini elde ettiği bir dünyada yaşıyoruz değil mi? Bana işkence edilmesi bunun en büyük kanıtı değil mi? Suçsuz olmama rağmen kolum kesilmiş, suratım dahil bütün vücudum özenle yakılmıştı. Bana bunu yapanlara kin gütsem dahi ne yapabilirdim ki? Basit bir kölenin krallığı yıkacak hali yokya.
Köle tacirinin yanında yaklaşık 3 yıl kaldıktan sonra hayatımı ve hayata bakış açımı tamamıyla değiştiren bir hadise yaşandı. Bir süredir bizle birlikte olan Aranessa adında çocuk bir köle vardı. 6-7 yaşlarında olmasına rağmen genellikle sessiz sedasız, kendi halinde, ürkek bir çocuktu. Bu kadar sakin olmasını ilk başta garipsemiştim, zira ne ağlıyor ne de taşkınlık çıkartıyordu. Her gece içerisinde bulunduğu kafesten onu alıyor ve köle tacirinin yanına götürüyordum ve açıkçası bunu yaparken üzülüyordum... Ne kadar da aptalmışım... Aranessa'yı birkaç ay boyunca düzenli olarak tacirin odasına götürdükten sonra merakıma yenik düşerek gizlice içeriyi izledim. Karşılaştığım manzara beklentilerimin tamamen dışındaydı. Detaya inmeyeceğim fakat özetlemek gerekirse minik çocuk tüccara fal bakıyordu. Masaya koyduğu kağıtları teker teker çeviriyor ve tüccara duymak isteyeceği şeyleri söylüyordu. Tüccar zevkten dört köşe Aranessa'yı izlerken bir anlığına minik kızla göz göze geldik. Gözlerinin içerisindeki karanlığı ilk defa o zaman gördüm.
Birkaç ay boyunca diyarda gezerek ücra köylerden genç kızları kaçırdık, soyluların hoşuna gidecek yaratıkları yakaladık. Bir Wyvern bile yakalamayı başarmıştık. Gözü para hariç hiçbir şey görmeyen tacir Tuz Limanı'na vardığımızda zevkten dört köşeydi. Yakaladığı sayısız köleyi ve canavarı Sır Limanı'ndaki bağlantısına satmayı planlıyordu fakat öncelikle denizi geçmemiz gerekiyordu. Gemiyi ayarlamıştık fakat yelken açmak için bir gün beklememiz gerekiyordu, bu sebepten limana yakın bir yerde kamp kurduk. Herkes yattıktan sonra herhangi bir problem var mı yok mu onu kontrol etmek için kampı gezmeye başladım. Kölelerin hepsi yerli yerindeydi, bir tanesi hariç... Tacirin öfkesinden korkarak etrafta Aranessa'yı aramaya başladım, kısa bir süre sonra da buldum. Elini çenesine dayamış bir şekilde Wyvern'in suratına bakıyordu. Yanına birisi yaklaştığı anda kafesinin içerisinde taşkınlık çıkartan yaratık Aranessa'ya oldukça sakin bir şekilde bakıyordu, şaşırmıştım açıkçası... Kısa bir süre sonra kendimi toparlayıp Aranessa'nın yanına gittim ve omuzundan tutarak onu kendime doğru çekmeye çalıştım fakat gram kıpırdatamadım, bedeni çelikten yapılmış gibi sert ve soğuktu. İrkildim, elimi çektim. Ben hiçbir şey söylemeye fırsat bulamadan bakışlarını üzerime çevirdi, sonsuz karanlıkla dolu gözleri konuşmama engel oldu. Gülümsedi, fakat bu gülümseme o kadar korkunçtu ki yutkunamadım bile. Yavaşça yürüdü ve teker teker yaratıkların kafeslerinin kilidini açmaya başladı. Kafesinden çıkan yaratıklar Aranessa'yı es geçerek kampa doğru harekete geçiyordu. Yeni doğmuş bir ceylan misali titreyen bacaklarım Aranessa'nın bakışlarını tekrardan bana yöneltmesiyle birlikte pes etti, kıç üstü yere düştüm. Çocuk bedeni bir anda karanlıkla kaplandı, hemen ardından ise genç bir kadına dönüştü. Her ne kadar korkudan ötürü doğru düzgün düşünemiyor olsam da efendimin sözlerini hala dün gibi hatırlıyorum.
"Flynth'ti değil mi? Başına neler geldiğini biliyorum genç adam... Suçsuz olmana rağmen işkence görmek, uzvunu kaybetmek ne kadar da acınası... Fakat daha da acınası olan ne biliyor musun Flynth? Bütün bunları kabullenmiş olman."
Efendim sadece bunları söyleyip gitmiş olmasına rağmen içimde bir şeyleri harekete geçirmeyi başarmıştı. O gün tacirin kampı kaosla kavrulurken kılıcımı alıp yola koyuldum. Birkaç aylık bir yolculuğun ardından bana işkence eden krallığa ulaşmayı başardım. İlk olarak bana işkence eden adamı buldum, bütün ailesini gözleri önünde teker teker öldürdükten sonra onu öldürdüm. Sonrasında krala ve prensese ulaşmak için elimden geleni yapmış olsam da başaramadım. Normal şartlar altında orada kalmaya devam edebilirdim fakat efendimin silueti gözlerimin önüne bir kez daha geldiğinde kararımı verdim. Hayatımı bana bu fırsatı sunmuş olan kadına adamaya. Diyar diyar dolaşarak onu aradım fakat hiçbir yerde izine rastlayamadım. Efendimin dış görünüşünü değiştirebiliyor olması işimi daha da zorlaştırıyordu. Ya tekrardan bir çocuğa dönüştüyse? Kılıktan kılığa giren birisini nasıl bulabilirdim ki? Açıkçası bugün bile onunla karşılaşmamın kader olduğunu düşünüyorum. Her ne kadar efendim bunlara pek inanmıyor olsa da öyle olduğuna eminim.
Efendime dair ilk dedikoduyu Sır Limanında aldım. Aranessa adındaki çok yetenekli bir dansözden bahsediyordu insanlar, pek yaygın bir isim olmadığından ötürü o olabileceğini düşündüm. Öyle de çıktı, gerçekten insanların adından bahsettiği Aranessa efendimdi. Hızlıca yanına gittim ve emrine girmek istediğimi belirttim fakat beni reddetti. Yine de pes etmedim, onu takip etmeye devam ettim. Yaklaşık 5 yıl boyunca onu takip ettikten sonra kabulünü kazanmayı başardım. Onunla birlikte çeşitli yolculuklara çıktım ve sonunda kendimizi Tamanthar'da bulduk. Gemiye geldiğimiz anda bana dilsiz taklidi yapmamı söylemişti. Neden böyle bir rol yapmamı istediğine dair bir fikrim yok ama efendim istiyorsa vardır bir bildiği. Efendim bugün bile bana tam anlamıyla güvenmiyor olsa da en azından diğerlerinden daha çok güvendiğine eminim.
Yıllar boyunca işkence gördükten sonra kolumu kaybettim ve bütün vücudum yanıklarla kaplı bir hale geldi. Hayattan ümidimi kestiğim anlarda beni bir anda salıverdiler, daha doğrusu bir köle tacirine sattılar. İşkence görmekten iyidir diye düşünerek köle taciriyle birlikte yolculuk etmeye başladım. Sıradan bir köleye nazaran daha kültürlü olduğumdan ve okuma yazma bildiğimden ötürü köle tacirinin yanında gezmeye başladım. Diğer kölelere kıyasla daha iyi bir hayatım vardı diyebilirim fakat sonuçta bir köleden fazlası değildim... Köle taciriyle birlikte gezerken insanlığın içerisindeki kötülüğü daha da yakından görme fırsatı edindim. Sırf eğlence olsun diye insan öldürenlerle, çocuklara ağzıma alamayacağım şeyler yapan insanlarla karşılaştım. İnsanlığın bütün kötülüğünü kendi gözlerimle gördüm fakat hiçbir şey hissetmedim. Bana bütün bunlar normalmiş gibi geldi, zira öyle yetiştirilmiştim. Sonuçta güçlünün istediğini elde ettiği bir dünyada yaşıyoruz değil mi? Bana işkence edilmesi bunun en büyük kanıtı değil mi? Suçsuz olmama rağmen kolum kesilmiş, suratım dahil bütün vücudum özenle yakılmıştı. Bana bunu yapanlara kin gütsem dahi ne yapabilirdim ki? Basit bir kölenin krallığı yıkacak hali yokya.

Birkaç ay boyunca diyarda gezerek ücra köylerden genç kızları kaçırdık, soyluların hoşuna gidecek yaratıkları yakaladık. Bir Wyvern bile yakalamayı başarmıştık. Gözü para hariç hiçbir şey görmeyen tacir Tuz Limanı'na vardığımızda zevkten dört köşeydi. Yakaladığı sayısız köleyi ve canavarı Sır Limanı'ndaki bağlantısına satmayı planlıyordu fakat öncelikle denizi geçmemiz gerekiyordu. Gemiyi ayarlamıştık fakat yelken açmak için bir gün beklememiz gerekiyordu, bu sebepten limana yakın bir yerde kamp kurduk. Herkes yattıktan sonra herhangi bir problem var mı yok mu onu kontrol etmek için kampı gezmeye başladım. Kölelerin hepsi yerli yerindeydi, bir tanesi hariç... Tacirin öfkesinden korkarak etrafta Aranessa'yı aramaya başladım, kısa bir süre sonra da buldum. Elini çenesine dayamış bir şekilde Wyvern'in suratına bakıyordu. Yanına birisi yaklaştığı anda kafesinin içerisinde taşkınlık çıkartan yaratık Aranessa'ya oldukça sakin bir şekilde bakıyordu, şaşırmıştım açıkçası... Kısa bir süre sonra kendimi toparlayıp Aranessa'nın yanına gittim ve omuzundan tutarak onu kendime doğru çekmeye çalıştım fakat gram kıpırdatamadım, bedeni çelikten yapılmış gibi sert ve soğuktu. İrkildim, elimi çektim. Ben hiçbir şey söylemeye fırsat bulamadan bakışlarını üzerime çevirdi, sonsuz karanlıkla dolu gözleri konuşmama engel oldu. Gülümsedi, fakat bu gülümseme o kadar korkunçtu ki yutkunamadım bile. Yavaşça yürüdü ve teker teker yaratıkların kafeslerinin kilidini açmaya başladı. Kafesinden çıkan yaratıklar Aranessa'yı es geçerek kampa doğru harekete geçiyordu. Yeni doğmuş bir ceylan misali titreyen bacaklarım Aranessa'nın bakışlarını tekrardan bana yöneltmesiyle birlikte pes etti, kıç üstü yere düştüm. Çocuk bedeni bir anda karanlıkla kaplandı, hemen ardından ise genç bir kadına dönüştü. Her ne kadar korkudan ötürü doğru düzgün düşünemiyor olsam da efendimin sözlerini hala dün gibi hatırlıyorum.
"Flynth'ti değil mi? Başına neler geldiğini biliyorum genç adam... Suçsuz olmana rağmen işkence görmek, uzvunu kaybetmek ne kadar da acınası... Fakat daha da acınası olan ne biliyor musun Flynth? Bütün bunları kabullenmiş olman."
Efendim sadece bunları söyleyip gitmiş olmasına rağmen içimde bir şeyleri harekete geçirmeyi başarmıştı. O gün tacirin kampı kaosla kavrulurken kılıcımı alıp yola koyuldum. Birkaç aylık bir yolculuğun ardından bana işkence eden krallığa ulaşmayı başardım. İlk olarak bana işkence eden adamı buldum, bütün ailesini gözleri önünde teker teker öldürdükten sonra onu öldürdüm. Sonrasında krala ve prensese ulaşmak için elimden geleni yapmış olsam da başaramadım. Normal şartlar altında orada kalmaya devam edebilirdim fakat efendimin silueti gözlerimin önüne bir kez daha geldiğinde kararımı verdim. Hayatımı bana bu fırsatı sunmuş olan kadına adamaya. Diyar diyar dolaşarak onu aradım fakat hiçbir yerde izine rastlayamadım. Efendimin dış görünüşünü değiştirebiliyor olması işimi daha da zorlaştırıyordu. Ya tekrardan bir çocuğa dönüştüyse? Kılıktan kılığa giren birisini nasıl bulabilirdim ki? Açıkçası bugün bile onunla karşılaşmamın kader olduğunu düşünüyorum. Her ne kadar efendim bunlara pek inanmıyor olsa da öyle olduğuna eminim.
Efendime dair ilk dedikoduyu Sır Limanında aldım. Aranessa adındaki çok yetenekli bir dansözden bahsediyordu insanlar, pek yaygın bir isim olmadığından ötürü o olabileceğini düşündüm. Öyle de çıktı, gerçekten insanların adından bahsettiği Aranessa efendimdi. Hızlıca yanına gittim ve emrine girmek istediğimi belirttim fakat beni reddetti. Yine de pes etmedim, onu takip etmeye devam ettim. Yaklaşık 5 yıl boyunca onu takip ettikten sonra kabulünü kazanmayı başardım. Onunla birlikte çeşitli yolculuklara çıktım ve sonunda kendimizi Tamanthar'da bulduk. Gemiye geldiğimiz anda bana dilsiz taklidi yapmamı söylemişti. Neden böyle bir rol yapmamı istediğine dair bir fikrim yok ama efendim istiyorsa vardır bir bildiği. Efendim bugün bile bana tam anlamıyla güvenmiyor olsa da en azından diğerlerinden daha çok güvendiğine eminim.