Meclis gündemini, ilerleyişini, NPC yönetimini, konuşmalarını sizlere bırakıyorum. Bir sonraki tur sizlerin yazdıklarına göre ben devralacağım.
Konuşmalarınız sonrası az önce Düşdiyar'ı bir başına alabileceğini iddaa eden Maerith anlık olarak eski haline dönüyor. Rahat, farklı açılardan bakınca sevimli, hikaye anlatmaya hevesli. Omuz silkiyor hafifçe. Tüm bunlar elbette hepinizin sorunu ancak kararlardan sorumlu olmadığı için fazlasıyla rahat gibi. "Söylediğim sadece bir tahmindi tabii. Bir İçlikâri'nin Zhaar'a ihanet etmesi beklenmedik bir durum." Gaz lambasını alarak odaya girdiğiniz kapıyı aralıyor, çıkmanız için önceliği size veriyor. Ardından tekrar önünüze geçerek yol gösteriyor. "Hiç bilinmeyen bir şeyle empati yapmak elbette zor. Ama düşünsene, kötülüğün efendisi sana bir güç bahşediyor. Dünyaya kıyameti yaşatıyor. Güçlüsün. Sonra bir anda efendin kendi kalesine çekiliyor. Elinde kocaman bir güçle sadece bekliyorsun." Yaşanmış değil de yaşanmış olabilecek bir şeyi anlatıyor. Sesinden buna inanmak için kendini zorladığını hissedebiliyorsunuz. "Belki de beklemekten sıkıldı, bir başına hareket etmek istiyor. Kullanılmayan potansiyelin, gücün verdiği hüznü anlayabiliyorum. Şimdiye dek hiç görülmediler. Festival için yeni kıyafetler alan çocukları düşünün. Onları giyip, arkadaşlarına gösterme heyecanıyla uyuyamaz yavrucaklar." Derince bir iç çekiyor, o çocuk sanki kendisi gibi. "İçlikâriler artık her neyse, onlar da böyle hissediyordur belki. İnsanlar mı, insansılar mı, korku romanlarından mı fırladılar tanrılar bilir."
Meclisin toplanacağı odaya yaklaşıyorsunuz. Maerith'in adımları yavaşlıyor. "Turk konusunda haklıysam onun gibi hisseden biri daha var. Rahn. Fazlasıyla sıkılmış durumda. Bilmeniz gerekir diye düşündüm." Meclis odasının kapısının yanında duruyor, önden Dariavarth'ın girmesi için saygılı bir şekilde kenara çekiliyor.
"Beklemekten sıkılan kötülük" fikri aklıma yatan bir konsept olmamıştı. Eğer İçlikâriler bizim gibi fikir üretebilen varlıklar ise bu anlaşılabilirdi elbette. Ancak bu sefer de Zhaar'ın iradesine karşı geldikleri halde bir ceza almamaları kulağa garip geliyordu. Zira beklemekten sıkılmak emir-komuta zincirini yoksaymanın meşru bir sebebi olamazdı. Tabii ki eğer Zhaar bunu kendi onaylamıyorsa. Belki de bu yalnızca Zhaar'ın yeniden harekete geçtiğine dair bir işaretti. Bilemiyordum.
Meclis’e adım attığımızda geminin gövdesi gıcırdayarak dalgaların temposuna eşlik ediyordu. İçeride ağır, tuz ve katran kokusu hâkimdi; tahtaların arasından deniz suyunun nemi yükseliyordu. Ortada uzayıp giden koyu renkli bir masa vardı; üzerinde paslı fenerler titrek bir ışık saçıyor, ışık tahtaların arasındaki çatlaklarda kayboluyordu. Masanın çevresinde yer yer yamalı bayraklar asılmış, zincirlerden sarkan ufak tılsımlar sallanıyordu. Geminin kalın kirişleri, tavandan gölgeler halinde sarkıyor, koca mekânı bir mağara gibi kasvetli kılıyordu.
Maerith, Aranessa ve benim dışımda herkes yerlerine oturmuştu ve her ne hakkında konuşuyorlardıysa bizi görünce susup kalmışlardı. Yavaş yavaş baştaki köşeye doğru ilerlerken herkes ayaklanmış, Maerith ve Aranessa da yerlerine oturmadan önce beni beklemişlerdi. Elimle hafifçe işaret verdim ve sandalye gıcırtıları arasında herkes yerlerine yerleşti. Maerith biraz oturduktan sonra yeniden ayaklandı:
—Yüce Talark'ım ve değerli çalışma arkadaşlarım. Öncelikle Vot'on-ushyol'dan ayrı ilk toplantımız sebebiyle sizleri kutlarım. Teori, pratiğe hiçbir zaman uymuyor. Haliyle gündemimiz bu yeni durum sebebiyle oldukça geniş bir listeye sahip. Gündem çok, vakit dar. Divan'ın yetkisiyle ilk olarak Atsineşkite'ye söz veriyorum, buyurun.
Atsineşkite önündeki ufak bir listeyi eline alarak konuşmaya başladı. Kırklı yaşlarında sarı-beyaz saçlı, kirli sakallı ve gri gözlü bir adamdı. Yüzünde daima hesap yapmanın bir yorgunluğunu görebiliyordum. Bu ifade bilgelikle alıklık arasında ince bir çizgiydi. Benim ve Maerith için hesabı iyi yapması yeterliydi.
—Vot'on-ushyol'da planladığımızın aksine zahire bir sonraki sefere kadar yetecek gibi durmuyor. İki gün önceki fırtınada ambarlara az da olsa su girdi. Bunu hızla tahliye etsek de kalaslar nemi yuttu. Haliyle ister istemez kurtlanma ve küflenme de görülmeye başladı. Bu zayiatları yayılmadan hızla yok etsek de planlanmanın aksine bir durum yaşanacağını belirtmek isterim. Plana uyabilmek için bu hususta Amiral Sona'yla yaptığımız görüşmelerde bazı protokollerde anlaştık. Buna göre kendileri tedarik zincirinde bizden bağımsız kalacaklar ve mürettebatının bir kısmını balıkçılık üzere kullanarak...
Hemen araya girdim:
—Ret. Batı Kalyonunun durumu görece olarak sakin olsa da her an her şeye hazır olmak zorundalar. Zira artık körfeze doğru ilerliyoruz. Velarius'un veya Sır Limanı'nın filosuna karşı denk geldiğimizde tayfanın elinde oltayla yakalanmasını istemem. Durum dinlendi. Bir sonraki oturumda yeniden değerlendirilecek. Önemli bir sorun, ancak daha üzerine düşünebileceğimiz süremiz var. Erken uyarı için teşekkürler Atsineşkite.
—Elbette yüce Talark'ımız.
—Tatrha Rantakuzan vergi düzenlemesi talebiyle konuşacak. Buyrun lütfen.
Benim yaşlarımda yaşlı bir adamdı bu. Hafifçe kiloluydu ve kemerli burnu direkt dikkat çeken bir suratı vardı. Başı ortalara doğru keldi fakat saçının olduğu yerlerde saçını uzatmış ve omuzlarına kadar getirmişti. Lüle lüle siyah saçları vardı. Konuşurken daima ellerini bağlama ihtiyacı hissediyordu.
—Yüce Talark'ımız ve değerli bakanlar. Tamanthar'ın ilk kez Vot'on-ushyol'dan ayrıldığı bu günlerde tuzlu sulardaki kontrol gücümüz hiç olmadığı kadar mutlak hale geliyor. Amirallerimiz artık daha hızlı ikmal elde edebiliyor ve çok kısa sürede "sorunlar"ımızla ilgilenebiliyor. Öyleyse eski ve uzlaşma esasına dayanan vergi oranlarını feshederek tamamen bizim faydamıza düzenlenmiş vergi anlaşmaları sunmayı öneriyorum. Artık Tamanthar'ın bakım faaliyeti artıyor. Bu hususta sayın Horadam da size gider cetvelindeki artışı liste halinde sunacaktır. Tabii ki bunun fizibilitesini tartışmak değerli amirallerimizin ve yüce Talark'ımızındır.
Masadakilere hızlıca göz attım.
—Kesin bir sebebe dayanan itirazı olan yoksa onaylıyorum. Bu hususta Aranessa ile beraber çalışmalara başlayabilirsiniz dedim. Rantakuzan'ın yüzünde kendine güveninin yerine geldiği belli olan bir gülümseme oluşmuştu. Başını hızlıca sallayarak "Tabii, efendim, tabii!"
—Kiruysie, çalışmalar nasıl gidiyor? dedim Maerith'e fırsat vermeden.
Loncalar Başkanı bu seslenişle biraz afallasa da ayağa kalkarak kendini hızlıca toparladı. Otuzlu yaşlarında kalıplı ve muhtemelen şehrimizin en uzun beş insanından birisiydi. Kumral saçları kısacıktı, yüzünde yaşının aksini gösteren birçok kırışıklık vardı. Çocukluğundan beri benim yanımda durdu. Marangozluğu ve demirciliği de benden öğrenmişti.
—Tamanthar'da bir sıkıntı yok Talark'ım. Vot'on-ushyol'dan gelen haberler de iyi yönde. Tamanthar'ın denize inmesinden bu yana bütün sorunları ve teorileri ampirik olarak gözleme fırsatı bulduk. Yeni şehirlerin inşaasında şüphesiz ki bu bilgiler bize yol gösterecek. Başını hafifçe öne eğdi. "Tabii sizin eliniz değmiş gibi olmaz ama..."
Bu söz karşısında hafifçe gülümseyerek başımla onaylama işareti yaptım. Konuştuğumuz konu "Yeni Tamanthar"ların inşaasıydı. Yalnızca şehir olarak değil, suda yüzen tarlaların, çiftliklerin inşaası için büyük bir kaynak ayırıyorduk. Rantakuzan'ın "artan giderler"den bahsetmesi ile aklıma gelen bu hususu da yalnızca öğrenmek istemiştim. Maerith daha fazla konuşmayacağıma kâni olarak yeniden söze girdi:
—Dayte'nam-Prava yerel polisiye gücünün tesis edilmesi hakkında konuşacak.
Prava narince ayağa kalktı ve bana doğru baktı. Yirmili yaşlarında uzun kestane saçlı ve ela gözlü bir kızdı. Güzeldi ve sesi ipek gibiydi. Maerith gibi hikaye anlatmayı da becerebiliyorsa muhtemelen beni sesiyle dakikalar içinde uyutabilirdi. Böylesine narin genç bir kız nasıl Maerith'i Adalet Bakanı olmaya ikna edebilmişti diye içimden geçirmiştim. Zira ona bakan asla korkmazdı. Heh. Belki de onun da silahı buydu.
—Yüce Talark'ımız ve sayın bakanlar. Bildiğiniz üzere Tamanthar daha Vot'on-ushyol'dan kalkmadan önce Tamanthar'da iç düzeni sağlayacak bir polis kuvvetinin kurulmasında karar kılmıştık. Nitekim de kuruldu ve an itibariyle ufak tefek sarhoş kavgaları dışında insanlarımız hala yekpare olarak işlerine sarılmaya devam ediyor fakat... Artık Körfez'e doğru ilerlememiz sebebiyle polis kuvvetleri içinde de bazı soru işaretleri oluşmaya başladı. Sayın Çeçni Pitruşa beyefendinin yetiştirdiği ve mezkur göreve atadığı birliklerden asla şikayetçi değiliz ancak nihayetinde emir-komuta zincirinde bana ve bakanlığım yerine Kuvvet Komutanlığı'na bağlı olmaları bazı kafa karışıklıklarını beraberinde getiriyor.
İstihkam ve topçuluk birliklerindeki polislerimiz bazen karargaha çağırılıyor ve bu hususta tatbikatlara katılıyor; konumumuz sebebiyle bu durum daha da sıklaşmaya başlıyor. Bu durum onu Kuvvet Komutanlığı içindeki görevine hazır tutmaya devam etse de adli konularda bizim işimizi geciktiriyor.
Bakanlığımızın yaptığı çalışma sonucu önerimiz polis kuvvetinin Kuvvet Komutanlığı'nca eğitildikten sonra direkt olarak Adalet Bakanlığı'na bağlı bir kuvvet haline gelmesi ve ancak Adalet Bakanlığı veya sizin kararınızla Kuvvet'teki görevine dönmesidir. Bu hususta yağma gibi gelirlerden muaf tutulmalı ancak hazır bir maaşa bağlanmaları yönünde salık veririz.
—Bir itirazın var mı Çeçni?
Turuncu saçlı ve uzunca sakalı olan otuzuna gelmek üzere olan bir adamdı bu. Yeşil gözlüydü ve muhtemelen bütün kadınların içten içe aşık olduğu yakışıklılıkta bir adamdı. Bunun yanında oldukça güçlü ve şiddetsever bir adamdı. Zaten bu yüzden onu Kuvvet Komutanı olarak daima yakınımda tutma kararı almıştım. Vot'on-ushyol'a ilk geldiğimde getirdiğim köleler arasındaydı ve o dönemki durumum için oldukça tuzlu bir fiyatla almıştım.
—Sayın Kiruysie Bey'e müjde, giderlerimiz düşecek gibi duruyor Talark'ım. dedi ve başladığından beri ciddi bir havaya sahip olan oda kısa bir süreliğine de olsa gülüş sesleriyle dolmuştu. "Hayır, Talark'ım itirazım yok. Hatta Polislik için ayrı bir eğitim müfredatı oluşturabiliriz. Sayın Dayte'nam Hanım ile çalışmalara başlayabiliriz."
Başımı olumlu anlamda salladım. "Âlâ." dedim. Maerith devam etti:
—Diğer küçük meseleleri ilgili bakanlarla ben halleder ve sonra size sunum yaparım sayın Talark'ım. Vakit kaybetmeksizin sayın Kasher'in çevre şehirler ve anakara'nın genel durumu hakkında brifingine başlayalım.
Bunun üzerine yine başımı sallayarak onay verdim ve Kasher masadan kalkarak ayaklandı. Maerith önünde duran küçük çana iki kere vurdu ve Maerith'in arkasında, benim ise tam karşımda kalan kapı açılarak iki yaver ellerinde kağıtlarla içeri girdi ve bana yakın bir noktaya haritayı yaydılar, iki ucuna da rastgele iki heykelcik koydular ve ardından da şehirleri belirtmek üzere figürleri sırayla yerleştirmeye başladılar.
Kasher kırklı yaşlarında bir kadındı. Kıvırcık ve kızıl kestane saçları vardı. Siyah gözlü ve oldukça keskin bakışlıydı. Maerith'in anlattığına göre ailesi bir meddah-tiyatroculuk geleneğine sahip gezgin bir kavimdenmiş. Ancak Zhaar'ın fecriyle beraber ailesi parçalanmış ve tiyatroculuk yeteneğini istihbarat işine devşirmiş. Hikayesi kendiminkine benzediği için ona ayrı bir sempati duyuyordum.
Figürleri yerleştirdikten sonra yaverler Kasher'e doğru bakıp başını salladı. Birisi "Hazır, hanımım." dedi. Kasher iki kere öksürerek boğazını temizledi ardından da söze girdi: "Yüce Talark'ım ve sayın mevkidaşlarım..."
Soğukkanlı olmasıyla bilinen bu iblisin duygularına yenik düştüğünü görmek eminim ki yanındakiler için de oldukça şaşırtıcı olmuştur. Zhaar'ın sisi tarafından yutulup insanlığını kaybettiği vakitte dahi duygularının iplerini elinde tutmayı başarmış olan bu iblis neden basit bir mektupla bu kadar sarsılmıştı? İçlikârilerden birisiyle iletişime geçmiş olması kesinlikle değildi zira onun gözünde İçlikâriler ile insanların arasında herhangi bir fark yoktu. Kendisiyle ilgili bir şeyler öğrenebilme fırsatı onu biraz cezbetmişti fakat bu da onun sarsılması için yeterli bir sebep değildi... Aslında sarsılmamıştı, sadece öyleymiş gibi davranmıştı. Ağzından çıkan her kelime, takındığı her mimik önceden ustaca planlanmış birer aldatmacadan ibaretti. Talark'a söylediğinin aksine Tamanthar ve Zhaar arasında olumlu bir ilişki kurmak gibi bir niyeti yoktu. Her ne kadar Talark'a sadık bir asker rolü kesiyor olsa da asıl amacından sapmış değildi. Denizlerin kuşkusuz hakimi Tamanthar ile ana karadaki en kudretli ordu olan Zhaar arasında başlayacak bir savaştan daha iyi ne olabilirdi ki onun için? Savaşı bahane ederek Tamanthar'ın liman şehirlerine bindirdiği Tuz Vergisi'ni arttırabilir ve halkı açlıktan kırılmaya kadar itebilirdi. Şehirlerde isyanlar çıkmasını sağlayabilir, yöneticileri dilediği gibi değiştirebilirdi. Bunların uzun vakitler alacağının farkındaydı fakat sonsuz ömrü olan bir varlık için bu süre göz açıp kapayıncaya kadar geçerdi. Sadece sabırlı olması ve doğru zamanda doğru taşı oynatması gerektiğinin bilincindeydi.
Talark'ın aklına nifak tohumlarını ektikten sonra sessiz bir şekilde köşesine çekildi. Tuz Meclisi esnasında ağzını açmadan diğerlerini dinlemekle yetindi. Kasher'in konuşması büyük bir önem arz ediyordu, belki de Aranessa'nın dikkatini verdiği tek konuşma buydu zira onun söyleyecekleri Aranessa'nın eylemlerini oldukça etkileyecekti.