Karakter Adı: Maerith - "Maer" (karanlık, eski dilde deniz anlamına da gelir) + “-ith” (mistik kadın karakter son eki).
Karakter Geçmişi:
Maerith, Uyurtaş bölgesinde, her gece annesinin yüzüne baktığında ondan çok daha yorgun bir çocuk olarak büyüdü. Ne sevgi gördü ne de merhamet; tek öğrendiği şey, zayıfların sustuğu, güçlülerin konuştuğuydu. Beş yaşında, öfkesini ilk kez kelimelere döktüğünde—sadece "sus" demişti—ve annesi olduğu gibi sessizliğe gömülmüştü. O günden sonra köy halkı ondan korktu, kaçtı, onu "lanetli" ilan etti. Lanetli olduğu anlaşıldıktan sonra bir köle olarak satılması adına limana gönderildi ve bir süre orada vakit geçirdi. Sekiz yaşına geldiğinde hayata dair hiçbir bilgisi olmadan bir köle olarak yaşamaya alışmış ve kabullenmeye yaklaşmıştı.Bunca zaman kimse onu istememiş, konuşmadığı ve çelimsiz olduğu için sadece köşelerde aç bırakılmıştı. Bu hayatı lanetlemek için ağzından çıkan kelimeleri dikkatlice süzgeçleyen çocuk o zaman ortaya çıkan o adam ve ona "Senin için bir yerim var," dediği zaman her şeyi geride bırakmıştı.. Maerith başka hiçbir cümleyi bu kadar ciddiye almadı hayatında. O andan itibaren kaderini çizdi: Gücünü saklayacak, güzelliğini zırh gibi kuşanacak, denizleri onunla birlikte kana boyayacak ve başka hiçbir şey istemeyecekti. Çünkü Maerith, sıradan biri olmayı çoktan öldürmüştü; onun yerine sadık bir hayalet doğmuştu.
Maerith’in dünyasında güç, gösterilecek bir şey değil; saklanacak, kilit altında tutulacak bir sırdı. O sır, sol elinin yüzük parmağındaki ince altın halkaya mühürlenmişti. Herkes bu yüzüğü zarif bir aksesuar, bir soyluluk işareti sanırdı—oysa içinde fısıldanan kelimelerin yankısı saklıydı. Maerith, o kudreti yalnızca bir kişiye açardı: Ona ilk kez “Sen benim kızımsın” diyen adama. Kaptanının yanında sessiz bir gölgeye dönüşürdü, gözleri başkasına bakmaz, sözleri başkasına çıkmazdı. Tayfalar onu sıradan bir kadın zannederdi; güzelliğini gecelere, sessizliğini rüzgâra yazar geçerlerdi. Oysa bilmezlerdi ki, bir gün o kadın dudaklarını aralasa, denizin bile geri çekileceğini... Maerith, gücünü hiçbir zaman kendisi için istememişti. O güç, sadece onun içindeki çocuğun hayalini korumak içindi: Güvende olmak. Bu yüzden sadıktı, bu yüzden görünmezdi, bu yüzden sustu. Ve bir gün, kaptanı düşerse diye... yüzüğünü hiç çıkarmazdı.
Kişiliği:
Maerith, büyüsünü bir kelimeyle dünyayı şekillendirecek kadar güçlüydü; ama onu gerçekten tanıyan biri, bu kudretin ardında hâlâ sekiz yaşında bir çocuğun kaldığını görebilirdi. O gün, soğuk bir taş şehrin yıkık avlusunda, adını bile bilmediği adam ona ilk kez "kızım" demişti—ve Maerith, o anda karar vermişti: Bu dünyada sadece o adamın varlığına anlam verecekti. Güzelliğiyle kandırdığı insanların, sözleriyle susturduğu düşmanların, sustuğunda bile korkuyla titreyen kalabalıkların arasında, onun gözleri sadece bir kişiyi arardı. Ne iyiliğin kutsallığına, ne kötülüğün karanlığına inanırdı; doğru olan tek şey, o adamın güvende olmasıydı. Eğer bir gün, uğruna her şeyi yaptığı o adam ona "öldür" derse—Maerith tereddüt etmeden yapardı; ama sonra yalnız kalacağı sessizlikten korkarak, aynı kelimeyi kendine de fısıldayabilirdi.
Maerith denizlerde büyümüştü—ama denizin şarkısı, başkalarının kulaklarına huzur fısıldarken onun içinde kasırgalar yaratırdı. Gökyüzünün aynası olan o engin mavilik, ona özgürlüğü değil, sadakatin zincirlerini öğretmişti. Sekiz yaşındayken tanıştığı adam—şimdi herkesin "Davet Edilmeyen" dediği kudretli bir korsan—ona yalnızca hayatta kalmayı değil, irade göstermeyi de öğretmişti. Yağmalanan liman kentleri, batırılan gemiler, ateşe verilen kasabalar arasında Maerith bir şeyin farkına varmıştı: İnsanlar, kelimeler kadar kolay kırılırdı. Bu yüzden sustu çoğu zaman. Gözlemledi, öğrendi. Denizcilerin korkularını, tüccarların yalanlarını, tayfaların sadakatini analiz etti ve hafızasında tek tek biriktirdi. Her yeni seferde biraz daha soğudu, biraz daha sustu, biraz daha güçlendi. Artık onun sessizliği, okyanus kadar derin ve ölüm kadar kesindi. Ve eğer bir gün o adam—yani babası, kaptanı, tanrısı—bir şehri yakmasını isterse, Maerith yalnızca başını sallar, dudaklarını kıpırdatır ve o kelimeyi söylerdi: "Yan."
Ahlaki Yönelimi:
Maerith’in ahlakı, insanların bildiği türden değildi; o hiçbir yasaya, inanca ya da ideolojiye bağlı değildi. Onun doğrusu, yalnızca bir kişinin iradesinde vücut bulmuştu—kendisine “kızım” diyen, karanlık suların efendisi olan adamda. Dünya ne kadar karmaşık görünürse görünsün, Maerith için her şey basitti: O ne isterse doğruydu, neyi reddederse yanlıştı. Merhamet, adalet, özgürlük gibi kavramlar onun zihninde yer bulmazdı; çünkü onun tek ölçüsü sadakatti, adanmışlıktı. Eğer bir gün o adam ona bir şehri yakmasını emrederse, Maerith tereddütsüzce yakar; ve ertesi gün aynı adam bir çocuğu korumasını isterse, onu göğsüyle siper ederdi. Ahlakı, emirle şekillenir; iradesi, onun dudaklarından çıkacak tek kelimeye bağlanırdı. Maerith dünyaya onun gözleriyle bakar, onun sesini duymadıkça hiçbir kararı kendi başına vermezdi. Onun varlığı, onun gölgesiyle anlam kazanır; onun yokluğu ise Maerith’in yaşamını sessizce mühürleyecek son emirdi.
Karakter Görünümü:
► Show Spoiler
Maerith, ilk bakışta güzelliğiyle değil, güzelliğinin taşıdığı sessizlikle büyülerdi. Uzun boylu, zarif silueti gölgeler içinde kaybolurken bile dikkat çeker, ama bakışlarını üzerine çeken şey yalnızca teninin ipeksi krem rengi ya da saçlarının geceyi andıran dalgalı karalığı değildi. Asıl büyü, gözlerinde saklıydı—derin, donuk ama içten içe titreşen o eflatun parıltı... Mor gözleri, geçmişi anlatmaz; geleceği tehdit ederdi. Dudaklarında sürekli asılı duran belli belirsiz tebessüm, ne sıcak ne soğuktu; sadece “göründüğüm kadar ben değilim” diyen bir işaretti.
Üzerine geçirdiği bordo tonlarında sade ama asil elbise, bir büyücüyü andırmazdı—daha çok eski bir soylunun gölgelerde kalmış torunu gibiydi. Fakat ellerindeki zarif altın yüzükler, sıradan bir süs olmaktan çok uzaktı. Özellikle sol elinin yüzük parmağındaki ince halka, neredeyse ciltle bütünleşmiş gibiydi; bir mücevher değil, bir mühür, bir susturucu, bir tehdit taşıyordu. O yüzüğün içindeki kelimeler fısıldandığında, dünya bile nefesini tutardı.
Maerith yürürken rüzgâr ondan kaçmaz, ona eşlik ederdi. Güzelliğiyle etki bırakmak için çabalamaz, aksine güzelliğini bir perde gibi kullanır; gerçek benliğini—o karanlık, sessiz, sarsılmaz sadakati—bir sır gibi saklardı. O bir hayalet değildi, ama insanlar onu görüp de adını unuttuğunda, arkalarında soğuk bir his bırakırdı: Tehlike hâlâ oradaydı, sadece susuyordu.
Karakter Hedefi:
Davet Edilmeyenin hayalini gerçekleştirmek ve onun sonsuz hüküm sürdüğü bir boyutta gölgesinde yer almak.