Karakter Yaratım Formu - Aşama 1
Karakter Adı: "Büyü Üstü" Seren Wynnellis
Alacakaranlık Kuleleri'nde Seren'in savaşçılık yeteneği fazlaca nam salmıştır, büyüye ihtiyaç duymadan elde ettiği güç sayesinde "Büyü Üstü" lakabını edinmiştir.
Karakter Geçmişi:
Seren'i daha iyi anlamak için ailesinin nereden geldiğini bilmek gerekiyor. Babası Roann Wynnellis, aslen Runan Konseyi'nin yakınlarında balıkçılık yapan, denizcilerle denk düşerek zamanla denizciliğe ilgi duymuş ve hayatının büyük çoğunu bir gezgin olarak geçirmiş bir adamdır. Hayatı M.S. 20 yılında günümüz Alacakaranlık Kuleleri'nin kurucuları olan çeşitli büyücülerden aldığı bir davet ile değişmiştir. Denizciliği ile Dünya'nın dört bir yanında bilinmeye başlayan Roann, her ne kadar gençliğinin baharında kimseye bağlı kalmama yemini etmiş olsa da para kazanmadan hayatını sürdüremeyeceğini anladığı yıllarda büyücülerin izinden gitmiş ve tekliflerini kabul etmiştir. Yeni bir oluşumun kurulmasına yakın bir kadınla tanışmıştır, bu kadın sonradan onun soyadını alacak olan Elia'dır. Hiç kimsesi olmayan ve sonradan Karanlık Yazıt Kardeşliği olarak bilinecek araştırmacıların yanına sığınmış olan Elia, Roann'a sırılsıklam aşık olmuştur. Roann da hislerini fark ettiği gibi takmıştır Elia'nın parmağına yüzüğü. Bir süre sonra önlerine gelen herkesin "Çocuk ne zaman?" diye sormasından sıkılan çift, gerekeni yapmıştır.
Seren, M.S. 25'te, Alacakaranlık Kuleleri'nin inşasıyla birlikte dünyaya geldi. Hayatı maalesef talihsizliklerle başladı. Babası, Seren 1 yaşına bastığında araştırmacılar tarafından görevlendirildi ve 3 yıl sürecek bir denizcilik görevine çıktı. O sırada Seren'e annesi baktı, fakat bu dönem birçok isimsiz, tanımlanamamış hastalığın var olduğu bir dönemdi. Elia da bu hastalıklardan birine yakalandı ve gecenin birinde havale geçirip vefat etti. Roann sayesinde Elia da araştırmacıların arasında bilindik bir insandı, ölümünün ardından günlerce yas tutuldu ve törenler düzenlendi. Gönüllü araştırmacılar, babası dönene kadar Seren'e baktılar, süt annesi olmak için gönüllü olanlar bile oldu. Babası Roann, görevinden beklenen tarihte döndüğünde karısının vefatını öğrendi ve yıkıldı. Ama güçlü kalması gerektiğini biliyordu, kızına bakmak için her şeyi yapmaya hazırdı. Bu nedenle denizciliği tamamen bıraktı ve hayatının kalanını Seren'e adamaya karar verdi. Evde hem babalık, hem annelik görevini yerine getirmesi gerektiğini bilen Roann kızını güçlü bir kadın olarak yetiştirmek için elinden geleni yaptı. Seren 9 yaşına geldiğinde babasının kemik yapısında çeşitli sıkıntılar çıkmaya başladı, sürekli elleri titriyor ve yürümekte zorlanıyordu. Aslında çok yaşlı bir adam değildi, ama hayatı boyunca fazlasıyla fiziksel güç gerektirecek iş yaptığı için bazı hastalıklara erkenden yakalandığı kanaatindeydi. Çok geçmeden yerinden bile zor kalkar bir hale geldi. Böylece ailede bakım ihtiyacı olan Seren değil, Roann oldu.
9 yaşından itibaren çalışıp para kazanmaya başlamış Seren, her şeyi babasının hayat kalitesini biraz da olsa arttırmak için yapıyordu. Bir yandan da kas çalışıyor, savaş yeteneklerini geliştirmek için elinden geleni yapıyor ve araştırmacılardan ders alıyordu. Çocukluğundan beri el üstünde tutuldu, Karanlık Yazıt Kardeşliği'nin çeşitli üyeleri onu çok sevdi, onu çok yormayacak ama iyi para kazandıracak işlerde çalıştırdılar, ne zaman başı belaya girse arkasında durdular. O da araştırmacıları çok severdi ama bir türlü sevmeyi başaramadığı bir şey vardı, büyü. Büyü yapmaktan da, büyü yapılmasından da hoşlanmazdı. Bu nedenle kendini gelecekte büyük bir savaşçı olarak hayal ediyordu. Bir yandan da babasının anlattığı hikayeler sayesinde denizciliğe ilgi duyuyordu. Bir gün keşfedilmemiş kıtaları keşfetmek, ayak basılmamış topraklara bayrak dikmek istiyordu. Sadece bir gezgin değil, aynı zamanda bir kaşif olmak istiyordu. Ama babasını yalnız bırakmak istemiyordu, tüm bunları babasıyla birlikte yapmak istiyordu. Ne yazık ki bu hayali birkaç yıl içinde sona erecekti.
14 yaşına geldiğinde babası artık tamamen yatalaktı. Sürekli yakın zamanda öleceğinden bahsediyordu, evde depresif bir hava hakimdi. Bu dönemde artık ergenliğine girmeye başlamış olan Seren, vaktinin büyük çoğunluğunu arkadaşlarıyla geçiriyordu, bazı gerçekleri unutması için buna ihtiyacı vardı. Günlerden bir gün, çok da önemli olmayan bir bahaneyle eve geç geldi. Eve girdiği anda babasına seslendi, cevap alamadı. Odasına girdiğinde ise babasının cansız bedeniyle karşılaştı. Seren erken olgunlaşmış bir çocuktu, bunun yaşanacağını ve yakın bir zamanda meydana geleceğini biliyordu. Olayı sakin bir şekilde karşıladı. Ertesi gün cenazeye katıldı, yanına destek olmak için gelen herkese iyi olduğunu söyledi. Etrafındaki araştırmacı büyükleri ağlarken onlara göz kulak oldu, arkadaşları yüzünün gülmesi için uğraşmak istiyordu, buna gerek kalmadan kendisi güler yüzünü takındı. Akşamında evine gitti, kapıyı kapattı ve şu ana kadar biriktirdiği tüm duygular bir anda boşaldı. Saatler boyunca hüngür hüngür ağladı, babasının başını koyduğu yastığa sarılıp sabaha kadar onu bu yaşına kadar büyüten adamı andı.
Seren, babasının ölümünün ardından her gün bir savaşçı olarak kendini geliştirmek için daha ağır yöntemlere başvurdu. Bazen sporu fazla abartıp kas yırtılmaları yaşadı, bazen eğitimini aldığı paslı silahlar yüzünden haftalarca hastalık çekti, bazen birlikte antrenman yaptığı partnerlerini o kadar zorladı ki insanlar ondan korkmaya başladı. İlk başladığında sadece kılıç kullanabiliyor ve çoğunlukla rakiplerine yeniliyordu. 18 yaşına geldiğinde ise artık eline aldığı silahı beş dakikada çözebilen, önüne geleni yere seren bir seviyeye geldi. Onu çok seven halk, bir süre sonra Seren'in babasının ölümünden sonra değiştiği dedikodularını yaymaya başladı. Artık ona Roann'ın tatlı kızı olarak değil, Alacakaranlık Kuleleri'nin en korkulu savaşçılarından biri olarak bakılıyordu. Karanlık Yazıt Kardeşliği, büyüye değer veren, büyü kullanmayı ülkü edinmiş insanları mükafatlandıran bir oluşumdu. Ancak Seren bugüne kadar birçok usta büyücüyü sadece fiziksel üstünlük sağlayarak alt ettiği için kendini ziyadesiyle kanıtlamıştı ve artık daha fazlasını talep etme vakti gelmişti. 20 yaşına geldiğinde Karanlık Yazıt Kardeşliği tarafından Alacakaranlık Kuleleri'nin Savaş Kumandanı olarak atandı. Artık rütbesi gereği asker, gemi, teçhizat ve nicelerini talep edebiliyor, sadece kendisine verilen görevler doğrultusunda değil, aynı zamanda kendi özgür iradesi ile Alacakaranlık Kuleleri'nin saldırı ve savunma kararlarını alabiliyordu.
Bugün, Seren 25 yaşına girdi. Etrafındaki herkese kendini kanıtlamış güçlü bir kadın olan Seren, hala küçükken edindiği hayallere sahip. Bir gün sahip olduğu her şeyi bırakıp denizci olmayı planlıyor, ama öncesinde halkını tehdit eden karanlık güçlerin kökünü kurutmaya kararlı. Tanrıkıran'ı bizzat görmemiş olsa da bıraktığı etkileri herkes gibi yaşamış olan, bunları hayatın bir parçası olarak kabul etmiş bir insan kendisi. Ama babasından bunların var olmadığı bir dönemin hikayelerini de dinlemiş bir insan. Seren, Dünya eski haline dönmeden bu dünyadan göçmeyecek. Hiç tanımadığı annesi ve kahramanı olan babasının gözünü arkada bırakmayacak.
"Wynnellis'ler asla kaybetmez!" -Roann Wynnellis
Kişiliği:
Seren, gerektiğinde babası gibi baskın, ciddi, gerektiğinde dalgasını geçen, gerekmediğinde yumruğunu masaya vurabilen, asabi ama hakkaniyetlidir, gerektiğinde ise annesi gibi narin, anaç, empati kurma yeteneğine sahip, sempatik bir insandır. Hayat, rütbesi, içinde bulunduğu siyaset ve cinsiyetine halkın bakış açısı onu daha maskülen bir insan olmaya itmiştir. Eğer karşısındaki yıllardır tanıdığı bir arkadaşı değilse genellikle çabuk öfkelenen, ciddiyet ve resmiyeti gerekmedikçe bozmayan, otoritesiyle korkutmaya açık ve fazlasıyla inatçı bir insan olur. Özellikle dediğinin yapılmaması sinirine dokunur, ister istemez bir oluşumun önde gelen devlet adamları tarafından el üstünde tutulmanın verdiği bir egoistlik vardır üstünde. Onun fikirleri herkesin fikrinden daha değerlidir. Ama aynı zamanda Seren ile tanışmış olan insanlar onun kayda değer bir güven verdiğini söylerler. İç ısıtan, bu zor dünyanın içinde bile güven duygusunu aşılayabilen, adeta etrafındaki insanlara küçük kardeş gibi bakan ve onları korumak isteyen bir insandır. Eğer karşısında canı pahasına güvendiği bir insan varsa Seren'in feminen kişiliğini görmek mümkündür. Seren babası tarafından yetiştirilmiş olsa da çocukluğundan itibaren çok fazla kız ile arkadaş olmuştur, bir süre süt annesi de onun yanında kalmıştır. Feminen tarafını kaybetmemesinde en büyük sebepler bunlar olmuştur. Bu durumlarda Seren'i biraz daha utangaç, cilveli ve empat olarak görebiliriz. Yine de Seren bu tarz duyguları zayıflık olarak gördüğü için bunu sadece ve sadece canı pahasına koruyacağı, güvendiği insanların yanında gösterir. Kabuğunu kırması zor bir insandır, o konuma gelmek de o kadar kolay değildir.
Seren'in en öne çıkan kişilik özelliklerinden biri adalete olan bağlılığı olabilir. Herkesin onaylamayacağı (ya da en azından öyle düşündüğü) bir adalet anlayışı olan kısasa kısas felsefesine sahiptir. Eğer biri suç olarak bir insanı öldürdüyse, o insanın da öldürülmesi gerektiğini düşünür. Bir insan hırsızlık yaptıysa o insanın çaldığı kadarının elinden alınması gerektiğini düşünür. Eğer bir insana taciz veya tecavüz edildiyse de... fikirleri aynıdır. Adalete olan korumacı tavrı, kötülüğe karşı bir duruş sergilemesinde büyük rol oynamıştır. Babası tarafından Zhaar ve İçlikâriler'in hikayelerini dinlemiş, hayatı boyunca onlardan nefret etmiştir. Bugüne kadar karşılaştığı tüm yaratıkları hiç düşünmeden yok etmiştir. Bu nedenle Seren'in adaletinin sadece insanlar için olduğunu söyleyebiliriz. Seren'in insanlar dışında umursadığı tek şey hayvanlardır. Eğer herhangi bir yerde bir kedi veya köpekle karşılaşırsa, Seren'in tüm kişiliğini unutabilirsiniz. Yanında kim olursa olsun o kedi veya köpeği görebileceğiniz en şirin şekilde sevecektir. Onunla dalga geçerseniz kellenizi alabilir tabii. Bir de sıcak havalardan nefret eder, çok sıcaksa etrafındakilere biraz kaba davranma ihtimali vardır.
Seren her ne kadar cesur bir savaşçı da olsa, korkuları yok değildir. Sadece günümüz insanlarının korkularından biraz farklıdır. Seren, Tanrıkıran'ın etkilerinden korkmaz, ergenliği atlattığından beri karşılaştığı herhangi bir canavardan da korkmamıştır. Seren ölmekten de korkmaz, ama ölümden korkar. Sevdiği insanları kaybetmekten, bulaşıcı hastalıklardan, doğal afetlerden, yani kendi başına kontrol altına alamayacağı şeylerden korkar.
Seren'in bir diğer özelliği ise her şeyi yiyebilmesidir. Dünyanın tüm mutfaklarını ve o mutfaklarda bulunan tüm yemekleri seven tek insan olabilir kendisi. Bugüne kadar bir tane yemeği bile iğrenç bulduğu görülmemiştir. Fakir bir çocukluk da yaşamamıştır, babası varlıklı bir adamdır. Ona rağmen hiç yemek seçmez. Ama bir yemek bozuksa veya kötü hazırlanmışsa bu onu çok sinirlendirir.
Ayrıca müthiş bir satranç oyuncusudur. Babası satrancı ona küçük yaştan öğretmiştir, o da oynamayı hiç bırakmamıştır. Dünyanın en iyi stratejik zekası olmasa bile satranç oyununda karşısındaysanız onu yenmeniz biraz zor olacaktır.
Ahlaki Yönelimi:
Seren'e göre bu mevzu çok basittir. Eğer yaptığın şey kendini iyi hissettirmiyorsa bu şey kötüdür. İyi hissettiriyorsa da iyidir. Bunun için bir inanca veya felsefeye ihtiyaç duyanlar da insanlığın temelini anlamıyordur. Seren, adaletli, kendini insanları korumaya ve yüceltmeye adamış bir insandır. Ama kötülüğü tolere eden bir insan değildir. Bu nedenle ağır ve caydırıcı cezaları destekler, gerektiğinde insanları korkutmanın da sağlıklı bir iyiye teşvik etme yöntemi olduğunu düşünür. Bu herkesin iyilik anlayışına uymaz ve bunun farkındadır, ama uzun vadede iyi sonuçlar doğuracağına inandığı için bu yoldan ilerler. Seren, insanlığın zararına olan her şeyi kötü olarak nitelendirir ve yok etmekte bir sorun görmez. Özellikle insanlar olmak üzere insanlar ve hayvanları koruma konusunda duyarlıdır, kendisine sığınana kapısı her zaman açıktır ve güçsüzün yanında olan güçlü olmayı amaçlar. Seren annesi ve babası gibi inançsız bir insandır. İnançlı olanları provoke edilmedikçe yargılamaz.
Karakter Görünümü:
Seren'in gözleri parlak ve keskin bir mavi tonundadır. Bakışları güçlü, kararlı ve cesur bir izlenim verir. Seren, omuzlarından aşağıya doğru dökülen, dalgalı ve koyu kızıl saçlara sahiptir. Saçlarının dağınık ve özgür görünümü, onun bağımsız, sınırlandırılamayan ve asi ruhunu simgeler. Açık tenli bir kızdır, hayatını savaş meydanlarında geçirmesine rağmen pürüzsüz bir vücudu vardır. Seren'in zırhı, annesinden kalan tek hatıradır. Parlak siyah metalden dövülmüş, göğüs kısmında zarif kıvrımlar ve güç simgeleri taşıyan bu zırh, hem estetik hem de koruyucu niteliktedir. Omuzlukları geniş ve sağlamdır; savaşın yükünü çekmeye alışkındır adeta. Elindeki çift başlı savaş baltası ise babasından yadigardır. Sapı koyu demirden, başları ölümcül bir hassasiyetle bilenmiş bu silah, onun geçmişine kazınmış bir mirastır. Seren için bu balta, yalnızca bir silah değil, babasının ona bıraktığı mücadele azminin şekil bulmuş halidir. Her sallayışta, babasının öğretileri ve koruyuculuğu da onunla birlikte savaşır.
Karakter Hedefi:
Seren her ne kadar şu an kendini insanlığı korumak ve yüceltmeye adadıysa da asıl amacı tamamen kendisiyle alakalıdır. Bu korku dolu dönemin eninde sonunda biteceğine inanır, hatta bitmesinde rol oynamak ister. En büyük amacı ise denizci olup keşfedilmemiş tüm kıtaları teker teker keşfetmektir. Şimdiden bu amacı için küçük adımlar atmaktadır ama dünya bu haldeyken Alacakaranlık Kuleleri'ni arkasında bırakıp gitmek ona doğru gelmemektedir.
Karakter Adı: "Büyü Üstü" Seren Wynnellis
Alacakaranlık Kuleleri'nde Seren'in savaşçılık yeteneği fazlaca nam salmıştır, büyüye ihtiyaç duymadan elde ettiği güç sayesinde "Büyü Üstü" lakabını edinmiştir.
Karakter Geçmişi:
Seren'i daha iyi anlamak için ailesinin nereden geldiğini bilmek gerekiyor. Babası Roann Wynnellis, aslen Runan Konseyi'nin yakınlarında balıkçılık yapan, denizcilerle denk düşerek zamanla denizciliğe ilgi duymuş ve hayatının büyük çoğunu bir gezgin olarak geçirmiş bir adamdır. Hayatı M.S. 20 yılında günümüz Alacakaranlık Kuleleri'nin kurucuları olan çeşitli büyücülerden aldığı bir davet ile değişmiştir. Denizciliği ile Dünya'nın dört bir yanında bilinmeye başlayan Roann, her ne kadar gençliğinin baharında kimseye bağlı kalmama yemini etmiş olsa da para kazanmadan hayatını sürdüremeyeceğini anladığı yıllarda büyücülerin izinden gitmiş ve tekliflerini kabul etmiştir. Yeni bir oluşumun kurulmasına yakın bir kadınla tanışmıştır, bu kadın sonradan onun soyadını alacak olan Elia'dır. Hiç kimsesi olmayan ve sonradan Karanlık Yazıt Kardeşliği olarak bilinecek araştırmacıların yanına sığınmış olan Elia, Roann'a sırılsıklam aşık olmuştur. Roann da hislerini fark ettiği gibi takmıştır Elia'nın parmağına yüzüğü. Bir süre sonra önlerine gelen herkesin "Çocuk ne zaman?" diye sormasından sıkılan çift, gerekeni yapmıştır.
Seren, M.S. 25'te, Alacakaranlık Kuleleri'nin inşasıyla birlikte dünyaya geldi. Hayatı maalesef talihsizliklerle başladı. Babası, Seren 1 yaşına bastığında araştırmacılar tarafından görevlendirildi ve 3 yıl sürecek bir denizcilik görevine çıktı. O sırada Seren'e annesi baktı, fakat bu dönem birçok isimsiz, tanımlanamamış hastalığın var olduğu bir dönemdi. Elia da bu hastalıklardan birine yakalandı ve gecenin birinde havale geçirip vefat etti. Roann sayesinde Elia da araştırmacıların arasında bilindik bir insandı, ölümünün ardından günlerce yas tutuldu ve törenler düzenlendi. Gönüllü araştırmacılar, babası dönene kadar Seren'e baktılar, süt annesi olmak için gönüllü olanlar bile oldu. Babası Roann, görevinden beklenen tarihte döndüğünde karısının vefatını öğrendi ve yıkıldı. Ama güçlü kalması gerektiğini biliyordu, kızına bakmak için her şeyi yapmaya hazırdı. Bu nedenle denizciliği tamamen bıraktı ve hayatının kalanını Seren'e adamaya karar verdi. Evde hem babalık, hem annelik görevini yerine getirmesi gerektiğini bilen Roann kızını güçlü bir kadın olarak yetiştirmek için elinden geleni yaptı. Seren 9 yaşına geldiğinde babasının kemik yapısında çeşitli sıkıntılar çıkmaya başladı, sürekli elleri titriyor ve yürümekte zorlanıyordu. Aslında çok yaşlı bir adam değildi, ama hayatı boyunca fazlasıyla fiziksel güç gerektirecek iş yaptığı için bazı hastalıklara erkenden yakalandığı kanaatindeydi. Çok geçmeden yerinden bile zor kalkar bir hale geldi. Böylece ailede bakım ihtiyacı olan Seren değil, Roann oldu.
9 yaşından itibaren çalışıp para kazanmaya başlamış Seren, her şeyi babasının hayat kalitesini biraz da olsa arttırmak için yapıyordu. Bir yandan da kas çalışıyor, savaş yeteneklerini geliştirmek için elinden geleni yapıyor ve araştırmacılardan ders alıyordu. Çocukluğundan beri el üstünde tutuldu, Karanlık Yazıt Kardeşliği'nin çeşitli üyeleri onu çok sevdi, onu çok yormayacak ama iyi para kazandıracak işlerde çalıştırdılar, ne zaman başı belaya girse arkasında durdular. O da araştırmacıları çok severdi ama bir türlü sevmeyi başaramadığı bir şey vardı, büyü. Büyü yapmaktan da, büyü yapılmasından da hoşlanmazdı. Bu nedenle kendini gelecekte büyük bir savaşçı olarak hayal ediyordu. Bir yandan da babasının anlattığı hikayeler sayesinde denizciliğe ilgi duyuyordu. Bir gün keşfedilmemiş kıtaları keşfetmek, ayak basılmamış topraklara bayrak dikmek istiyordu. Sadece bir gezgin değil, aynı zamanda bir kaşif olmak istiyordu. Ama babasını yalnız bırakmak istemiyordu, tüm bunları babasıyla birlikte yapmak istiyordu. Ne yazık ki bu hayali birkaç yıl içinde sona erecekti.
14 yaşına geldiğinde babası artık tamamen yatalaktı. Sürekli yakın zamanda öleceğinden bahsediyordu, evde depresif bir hava hakimdi. Bu dönemde artık ergenliğine girmeye başlamış olan Seren, vaktinin büyük çoğunluğunu arkadaşlarıyla geçiriyordu, bazı gerçekleri unutması için buna ihtiyacı vardı. Günlerden bir gün, çok da önemli olmayan bir bahaneyle eve geç geldi. Eve girdiği anda babasına seslendi, cevap alamadı. Odasına girdiğinde ise babasının cansız bedeniyle karşılaştı. Seren erken olgunlaşmış bir çocuktu, bunun yaşanacağını ve yakın bir zamanda meydana geleceğini biliyordu. Olayı sakin bir şekilde karşıladı. Ertesi gün cenazeye katıldı, yanına destek olmak için gelen herkese iyi olduğunu söyledi. Etrafındaki araştırmacı büyükleri ağlarken onlara göz kulak oldu, arkadaşları yüzünün gülmesi için uğraşmak istiyordu, buna gerek kalmadan kendisi güler yüzünü takındı. Akşamında evine gitti, kapıyı kapattı ve şu ana kadar biriktirdiği tüm duygular bir anda boşaldı. Saatler boyunca hüngür hüngür ağladı, babasının başını koyduğu yastığa sarılıp sabaha kadar onu bu yaşına kadar büyüten adamı andı.
Seren, babasının ölümünün ardından her gün bir savaşçı olarak kendini geliştirmek için daha ağır yöntemlere başvurdu. Bazen sporu fazla abartıp kas yırtılmaları yaşadı, bazen eğitimini aldığı paslı silahlar yüzünden haftalarca hastalık çekti, bazen birlikte antrenman yaptığı partnerlerini o kadar zorladı ki insanlar ondan korkmaya başladı. İlk başladığında sadece kılıç kullanabiliyor ve çoğunlukla rakiplerine yeniliyordu. 18 yaşına geldiğinde ise artık eline aldığı silahı beş dakikada çözebilen, önüne geleni yere seren bir seviyeye geldi. Onu çok seven halk, bir süre sonra Seren'in babasının ölümünden sonra değiştiği dedikodularını yaymaya başladı. Artık ona Roann'ın tatlı kızı olarak değil, Alacakaranlık Kuleleri'nin en korkulu savaşçılarından biri olarak bakılıyordu. Karanlık Yazıt Kardeşliği, büyüye değer veren, büyü kullanmayı ülkü edinmiş insanları mükafatlandıran bir oluşumdu. Ancak Seren bugüne kadar birçok usta büyücüyü sadece fiziksel üstünlük sağlayarak alt ettiği için kendini ziyadesiyle kanıtlamıştı ve artık daha fazlasını talep etme vakti gelmişti. 20 yaşına geldiğinde Karanlık Yazıt Kardeşliği tarafından Alacakaranlık Kuleleri'nin Savaş Kumandanı olarak atandı. Artık rütbesi gereği asker, gemi, teçhizat ve nicelerini talep edebiliyor, sadece kendisine verilen görevler doğrultusunda değil, aynı zamanda kendi özgür iradesi ile Alacakaranlık Kuleleri'nin saldırı ve savunma kararlarını alabiliyordu.
Bugün, Seren 25 yaşına girdi. Etrafındaki herkese kendini kanıtlamış güçlü bir kadın olan Seren, hala küçükken edindiği hayallere sahip. Bir gün sahip olduğu her şeyi bırakıp denizci olmayı planlıyor, ama öncesinde halkını tehdit eden karanlık güçlerin kökünü kurutmaya kararlı. Tanrıkıran'ı bizzat görmemiş olsa da bıraktığı etkileri herkes gibi yaşamış olan, bunları hayatın bir parçası olarak kabul etmiş bir insan kendisi. Ama babasından bunların var olmadığı bir dönemin hikayelerini de dinlemiş bir insan. Seren, Dünya eski haline dönmeden bu dünyadan göçmeyecek. Hiç tanımadığı annesi ve kahramanı olan babasının gözünü arkada bırakmayacak.
"Wynnellis'ler asla kaybetmez!" -Roann Wynnellis
Kişiliği:
Seren, gerektiğinde babası gibi baskın, ciddi, gerektiğinde dalgasını geçen, gerekmediğinde yumruğunu masaya vurabilen, asabi ama hakkaniyetlidir, gerektiğinde ise annesi gibi narin, anaç, empati kurma yeteneğine sahip, sempatik bir insandır. Hayat, rütbesi, içinde bulunduğu siyaset ve cinsiyetine halkın bakış açısı onu daha maskülen bir insan olmaya itmiştir. Eğer karşısındaki yıllardır tanıdığı bir arkadaşı değilse genellikle çabuk öfkelenen, ciddiyet ve resmiyeti gerekmedikçe bozmayan, otoritesiyle korkutmaya açık ve fazlasıyla inatçı bir insan olur. Özellikle dediğinin yapılmaması sinirine dokunur, ister istemez bir oluşumun önde gelen devlet adamları tarafından el üstünde tutulmanın verdiği bir egoistlik vardır üstünde. Onun fikirleri herkesin fikrinden daha değerlidir. Ama aynı zamanda Seren ile tanışmış olan insanlar onun kayda değer bir güven verdiğini söylerler. İç ısıtan, bu zor dünyanın içinde bile güven duygusunu aşılayabilen, adeta etrafındaki insanlara küçük kardeş gibi bakan ve onları korumak isteyen bir insandır. Eğer karşısında canı pahasına güvendiği bir insan varsa Seren'in feminen kişiliğini görmek mümkündür. Seren babası tarafından yetiştirilmiş olsa da çocukluğundan itibaren çok fazla kız ile arkadaş olmuştur, bir süre süt annesi de onun yanında kalmıştır. Feminen tarafını kaybetmemesinde en büyük sebepler bunlar olmuştur. Bu durumlarda Seren'i biraz daha utangaç, cilveli ve empat olarak görebiliriz. Yine de Seren bu tarz duyguları zayıflık olarak gördüğü için bunu sadece ve sadece canı pahasına koruyacağı, güvendiği insanların yanında gösterir. Kabuğunu kırması zor bir insandır, o konuma gelmek de o kadar kolay değildir.
Seren'in en öne çıkan kişilik özelliklerinden biri adalete olan bağlılığı olabilir. Herkesin onaylamayacağı (ya da en azından öyle düşündüğü) bir adalet anlayışı olan kısasa kısas felsefesine sahiptir. Eğer biri suç olarak bir insanı öldürdüyse, o insanın da öldürülmesi gerektiğini düşünür. Bir insan hırsızlık yaptıysa o insanın çaldığı kadarının elinden alınması gerektiğini düşünür. Eğer bir insana taciz veya tecavüz edildiyse de... fikirleri aynıdır. Adalete olan korumacı tavrı, kötülüğe karşı bir duruş sergilemesinde büyük rol oynamıştır. Babası tarafından Zhaar ve İçlikâriler'in hikayelerini dinlemiş, hayatı boyunca onlardan nefret etmiştir. Bugüne kadar karşılaştığı tüm yaratıkları hiç düşünmeden yok etmiştir. Bu nedenle Seren'in adaletinin sadece insanlar için olduğunu söyleyebiliriz. Seren'in insanlar dışında umursadığı tek şey hayvanlardır. Eğer herhangi bir yerde bir kedi veya köpekle karşılaşırsa, Seren'in tüm kişiliğini unutabilirsiniz. Yanında kim olursa olsun o kedi veya köpeği görebileceğiniz en şirin şekilde sevecektir. Onunla dalga geçerseniz kellenizi alabilir tabii. Bir de sıcak havalardan nefret eder, çok sıcaksa etrafındakilere biraz kaba davranma ihtimali vardır.
Seren her ne kadar cesur bir savaşçı da olsa, korkuları yok değildir. Sadece günümüz insanlarının korkularından biraz farklıdır. Seren, Tanrıkıran'ın etkilerinden korkmaz, ergenliği atlattığından beri karşılaştığı herhangi bir canavardan da korkmamıştır. Seren ölmekten de korkmaz, ama ölümden korkar. Sevdiği insanları kaybetmekten, bulaşıcı hastalıklardan, doğal afetlerden, yani kendi başına kontrol altına alamayacağı şeylerden korkar.
Seren'in bir diğer özelliği ise her şeyi yiyebilmesidir. Dünyanın tüm mutfaklarını ve o mutfaklarda bulunan tüm yemekleri seven tek insan olabilir kendisi. Bugüne kadar bir tane yemeği bile iğrenç bulduğu görülmemiştir. Fakir bir çocukluk da yaşamamıştır, babası varlıklı bir adamdır. Ona rağmen hiç yemek seçmez. Ama bir yemek bozuksa veya kötü hazırlanmışsa bu onu çok sinirlendirir.
Ayrıca müthiş bir satranç oyuncusudur. Babası satrancı ona küçük yaştan öğretmiştir, o da oynamayı hiç bırakmamıştır. Dünyanın en iyi stratejik zekası olmasa bile satranç oyununda karşısındaysanız onu yenmeniz biraz zor olacaktır.
Ahlaki Yönelimi:
Seren'e göre bu mevzu çok basittir. Eğer yaptığın şey kendini iyi hissettirmiyorsa bu şey kötüdür. İyi hissettiriyorsa da iyidir. Bunun için bir inanca veya felsefeye ihtiyaç duyanlar da insanlığın temelini anlamıyordur. Seren, adaletli, kendini insanları korumaya ve yüceltmeye adamış bir insandır. Ama kötülüğü tolere eden bir insan değildir. Bu nedenle ağır ve caydırıcı cezaları destekler, gerektiğinde insanları korkutmanın da sağlıklı bir iyiye teşvik etme yöntemi olduğunu düşünür. Bu herkesin iyilik anlayışına uymaz ve bunun farkındadır, ama uzun vadede iyi sonuçlar doğuracağına inandığı için bu yoldan ilerler. Seren, insanlığın zararına olan her şeyi kötü olarak nitelendirir ve yok etmekte bir sorun görmez. Özellikle insanlar olmak üzere insanlar ve hayvanları koruma konusunda duyarlıdır, kendisine sığınana kapısı her zaman açıktır ve güçsüzün yanında olan güçlü olmayı amaçlar. Seren annesi ve babası gibi inançsız bir insandır. İnançlı olanları provoke edilmedikçe yargılamaz.
Karakter Görünümü:
Seren'in gözleri parlak ve keskin bir mavi tonundadır. Bakışları güçlü, kararlı ve cesur bir izlenim verir. Seren, omuzlarından aşağıya doğru dökülen, dalgalı ve koyu kızıl saçlara sahiptir. Saçlarının dağınık ve özgür görünümü, onun bağımsız, sınırlandırılamayan ve asi ruhunu simgeler. Açık tenli bir kızdır, hayatını savaş meydanlarında geçirmesine rağmen pürüzsüz bir vücudu vardır. Seren'in zırhı, annesinden kalan tek hatıradır. Parlak siyah metalden dövülmüş, göğüs kısmında zarif kıvrımlar ve güç simgeleri taşıyan bu zırh, hem estetik hem de koruyucu niteliktedir. Omuzlukları geniş ve sağlamdır; savaşın yükünü çekmeye alışkındır adeta. Elindeki çift başlı savaş baltası ise babasından yadigardır. Sapı koyu demirden, başları ölümcül bir hassasiyetle bilenmiş bu silah, onun geçmişine kazınmış bir mirastır. Seren için bu balta, yalnızca bir silah değil, babasının ona bıraktığı mücadele azminin şekil bulmuş halidir. Her sallayışta, babasının öğretileri ve koruyuculuğu da onunla birlikte savaşır.
Karakter Hedefi:
Seren her ne kadar şu an kendini insanlığı korumak ve yüceltmeye adadıysa da asıl amacı tamamen kendisiyle alakalıdır. Bu korku dolu dönemin eninde sonunda biteceğine inanır, hatta bitmesinde rol oynamak ister. En büyük amacı ise denizci olup keşfedilmemiş tüm kıtaları teker teker keşfetmektir. Şimdiden bu amacı için küçük adımlar atmaktadır ama dünya bu haldeyken Alacakaranlık Kuleleri'ni arkasında bırakıp gitmek ona doğru gelmemektedir.